Yaşamımızda artık birçok şey eskisi gibi değil. Bir kısmımızın hatırlayabileceği, dedelerimizin veya babalarımızın İDARE ismi verilen lambalar altında ders çalıştığı kitap okuduğu günlerin hikâyeleri hala kulaklarımızda çınlamaktadır. Daha yakın geçmişe kadar aileler çocuklarını yanlarına alıp okuma öğretir veya ders çalıştırırdı. Ailede dedeler, babalar, dayılar, amcalar yani yaşça büyükler, hayat okulunda tecrübe sahibi olmuşlar bilge kişilerdir. Bir problem olunca onlara sorulur, akıl alınır, danışılırdı. Bazı reklam filmlerinde de izlediğimiz gibi sosyal paylaşım dijital medya yokken belki de daha güçlü idi.
Şimdilerde ise kötü bir gelişme olarak dijitalleşme ve teknoloji neredeyse günlük hayatımıza, mutfağımıza, çocuklarımızın alışkanlıklarına kadar girdi. Yaşamımız o kadar değişti ki; artık nelere tutsak olduğumuzun farkında bile olamıyoruz. Günlük hayatımızda giderek sosyal medyada sosyalleşirken aslında kalabalıklar içinde birbirinden habersiz kişiler olarak çoğunluklar oluşturuyoruz. Yoğun ve kalabalık ortamlarda birbirini görmeyen kişilerle dolu bir sosyal yaşama gidiyoruz. Evde elektrik kesildiğinde veya internet gittiğinde birbirini tanıyamayan aile birlikteliklerine şahit oluyoruz. Aylarca komşunun çocuğu ile bizim çocuğumuz karışsa belki de internet gidene kadar tanıyamayacak bir duruma ilerliyoruz.
Teknoloji istendiği zaman çok kötü, ancak gerektiği zaman da çok iyi gösterilebilen ve kullanılabilen bir uygulamadır. Sosyal demogoji yapmak istediğimizde, eleştirel ve negativist yaklaşımda, gelenekçi ve durağan akımlarda “vur teknolojiye, sürdür hükümranlığını” yaklaşımı ile dünyanın hemen her yerinde sıkça karşılaşılmaktadır.
Hepimizin hatırlayacağı gibi, matbaaya karşı verilen mücadeleleri şimdilerde kim savunabilmektedir. Matbaa teknolojisine geçmemiş olduğumuzu düşünsek eğitim sistemimiz acaba ne durumda olurdu? Bilgiyi yayacak materyalleri üretememiş olsaydık, bu hıza ulaşamasaydık bizim çocuklarımızla, bu teknolojiyi kullanan ülkelerin çocuklarının bilgi düzeyi ne kadar yakın olabilirdi? Çokça eleştirdiğimiz elektronik cihazlar ve materyaller de şimdilerde dünyada ikinci matbaa devrimini yapmış durumdadır. Bunu kullanamayan bizler “vur abalıya nasıl olsa herkes kötülüğünü görüyor “mantığında ilerlersek, bilginin yayılma ve kullanılma hızının yüzlerce kat arttığı günümüzden yıllar sonra bizim çocuklarımızla bu teknolojiyi olumlu kullanan ortamların çocukları arasında inanılmaz uçurumlar oluşacaktır.
Bu teknolojik gelişmelerden eğitim ortamlarımız da çok etkilendi. Matbaada basılan kitaplar ve kara tahta ile başladığımız eğitim ortamları, bugün artık birçok örnek uygulamayla daha hızlı, daha etkili, daha öğretici, dijital teknolojiyi kullanan eğitim ortamlarına dönüşüyor
Bu noktada artık dünyada birçok şey değişiyor, eğitim bunun neresinde kalacak? Dünyada değişen temel teknolojilerden birisi nesnelerin interneti (Internet of things) konusu ve bu hayatımızı temelden değiştirmeye hazırlanıyor.
Dolayısıyla öğrendiğimiz birçok şey değişecek, yani sadece okuldaki öğrendiğimiz değil, klasik bilgi yüklediğimiz çocuklara sadece müfredatı değil birçok farklı konuyu öğretmek ve kullandırmak zorunda kalacağız. Evde kullandığımız eşyalar, sanayide kullandığımız birçok makine, hastaneler, pastaneler, postaneler, elektrik ve makine kullanılan her yer kendinden akıllı ve haberleşebilen, veri alışverişi yapıp programlanabilen sistemlere dönüşüyorlar.
Şu anda dünyadaki en büyük değişimlerden birisi 4. Nesil sanayi dediğimiz nesnelerin internetiyle beraber üretimi de artık internetin, bilgilerin ve verilerin yönettiği değişimdir. Bu noktada dünyada çok hızlı bir akım var ve bu akımın gerisinde kalanlar eski nesil sanayi toplumu, tarım toplumu gibi dünyada biraz daha geride kalacaklar. Özellikle Almanya’da, Güney Kore’de ve Japonya’da birçok sanayi kuruluşu bu konuda ciddi yatırımlar yapmakta ve bazı büyük sanayi kuruluşları otomasyon planlamalı üretim modelleri ve sistem yönetimine geçmiş durumda. Ford2un bant modeli, Toyota’nın yalın modeli artık akıllı modellere evrimleşerek hızlanmaktalar.
Dünya bu sanayi devrimini yaparken bir başka değişim, bizim için eğitim ortamlarında olmaktadır. Adeta ikinci matbaa devrimi diyebileceğimiz bilişim ve eğitim değişimi etrafımızı sardı. Ancak bizler bunu tüketici çılgınlığı, çocuk oyunbazlığı tarzında negatif tarafından tutmaya doğru gitmekteyiz. Artık o matbaa ile yaygınlaşan kitaplar bilginin hızlı artışı, bilgilerin bilgisayara girmesiyle çocukların alabileceği bilgi yığınlarına dönüştü ve artık çocuklar okuma-yazma öğrenmeden bilgisayar kullanmayı öğreniyorlar. Kitaplarımız artık dijitalleşti ve dünyanın eğitim trendi değişti. Paradigma artık ‘Nasıl daha hızlı öğretebiliriz?, Bunun bir yolu var mı?, Dört senede öğrettiğimiz bilgiyi iki senede yükleyebilir miyiz çocuklara? veya dört senede daha yaratıcı, daha kalıcı, daha düşünsel boyutta bilgiler yükleyebilir miyiz? Bu eğitimi öğretimi nasıl kolaylaştırırız?’ konusu ile uğraşmaktadır.
Bu çağı yakalamak, yeni nesil gençlere yardımcı olmak ve bilgiyi hep beraber paylaşarak çoğaltmak için eğitimde yeniden yapılanmaya ve hızlanmaya büyük ihtiyacımız var. Bunu hemen herkes kabul etmektedir. Asıl soru ise nasıl yapacağımızdır. Eğitim ve öğretim bir noktadan başka bir noktaya bilgi ve beceri aktarma işidir yani bir transfer metodudur. Önce hayatımızda, işimizde, şahsımızda ve kurumumuzda bilgi ve beceri aktarımı gereken her konuyu bu hızlı trene bindirmeliyiz.. Hastanelerimizde, şirketlerimizde, kamuda, özel sektörde, hemen her yerde sürekli ve hizmet içi eğitime ihtiyaç duymaktayız. Bunun bilincinde olan çok büyük bir kitle maliyet ve zorluktan dolayı ihmal etmekte veya gerektiği gibi yapmamaktadır. Yeni nesil öğrenme ortamları ile işler kolaylaşmış, maliyetler düşmüş ve görünür faydalar artmıştır. Önce bizler çalışma ve iş ortamlarımıza bu ikinci matbaa devrimini yansıtmalıyız ki parmak kadar çocuklar baba sen anlamazsın, dede sen anlamazsın demesin, tablette telefonda oyun ve eğlence peşinde olacağına büyüklerini örnek alsın.
Sağlık Kuruluşları da hem kurumsal bilgilerinin çok hızlı artması ve değişmesi, hem de literatür bilgilerinin, yeni uygulama ve tedavilerin sürekli gelişmesi ile çok büyük bir devinim içindedir. Sağlık alanında kişilerin sahip olduğu standart bilginin de sürekli tazelenmesi ve yenilenmesi gerekmektedir. Emek yoğun ve pahalı işgücünün olduğu bu alanda çalışanları iş başından ayırıp yüz yüze hizmet içi eğitimlere almak oldukça maliyetli olmaktadır. Ayrıca yoğun iş temposu içinde insanlar gerektiği kadar eğitime vakit ayırmamakta veya ayıramamaktadır. Bu sebeple sağlık alanında hemen her meslek gurubunun, doktorların, hemşirelerin, teknisyenlerin, destek hizmetlerinin, idari hizmetleri ve tüm çalışanların çok geniş bir sürekli bilgi ve içerik desteğine ihtiyaçları vardır. Bunu karşılamanın günümüzde en ideal ve yapılabilir yolu sağlık kuruluşları içi paydaşları için Sanal Kurumsal Akademiler kurmaktır. Bu yolla sürekli, hizmet içi, zamandan ve mekândan bağımsız, objektif ölçme ve değerlendirmeye bağlı, kazanımların ve farkındalıkların daha net tespit edilebildiği kurumsal eğitim ortamlarına sahip olmak mümkündür
*Prof. Dr. Alper Cihan, Pınar Özçelik, Merve Gizep
Kaynaklar:
Kaynak: http://www.eminearslaner.com/
Kaynak: http://www.hasansabrikayaoglu.com/
Kaynak: http://www.dailypaul.com/
Kaynak: http://www.nesnelerininterneti.co/
Kaynak: http://www.tkhk.gov.tr/2703_izmir-tire-devlet-ha