“Bir rüya bir isteğin gizlice gerçekleşmesidir.” Sigmund FREUD
Rüya aslında bu kadar kısıtlı bir alana sığmayacak kadar çok geniş yönleri olan bir konu.
Ciltlerce kitap yazılmıştır. İnsanlık tarihinin en eski zamanlarında bile ilgi konusu olmuş ve incelenmiştir. Rüyalar sadece psikolojinin inceleme alanına girmemiş, sosyologlar, dinler, tasavvuf, evrimsel, biyolojik, nörolojik, nörofizyolojik, genetik, epigenetik gibi birçok alanın konusu olmuştur.
Yıllar boyunca neden rüya gördüğümüz, rüyaların bize ne anlatmak istediği, neden bazı rüyaları hatırlamakta zorlandığımız, rüyaların gelecek hakkında bilgi verip vermediği, rüyalarımızdaki sembollerin anlamı, rüyaların faydası, rüyaların görevi, bazı rüyaların neden tekrar ettiği gibi yüzlerce konu insanlık tarihinde merak konusu olmuştur.
Psikoloji alanında rüyalarla en çok ilgilenenlerin başında Sigmund Freud, Carl Gustav Jung ve Alfred Adler gelir.
Freud, rüyaları gizli içerikli ve içeriği açık olan rüyalar olarak ikiye ayırır. Gizli içerik semboliktir, rüyayı gören kişinin altta yatan arzularına tekabül eder. Bu şekilde gördüğümüz rüyalar gizli arzularımızı bize bir nevi sansürle sunar. Böylece bizi yaşayacağımız kaygıdan korur.
Freud rüyalar için “Bilinç dışına giden kral yolu.” der. Ona göre rüyalar “Bilinç dışına atılan ve bastırılmış arzu, istek veya düşüncelerin dışa vurulma yoludur” der.
Carl Gustav Jung ise özetle rüyaların ana kaynağının bilinçdışı olduğunu söyler. Bilinç dışında bulunan arketipler rüyalarda sembollere dönüşerek kendilerini gösterirler. Rüyaları anlamak için sembolleri anlamak gerektiğini savunur. Jung’a göre rüyalar; büyük rüyalar, orta rüyalar, çocukluk dönemi rüyaları olarak 3’e ayrılır.
Sadece insanlığın yakın tarihinde değil insanlık tarihinin çok erken dönemlerinde dahi rüyalar merak konusu olmuştur. Rüyalar ile ilgili tarihteki ilk bulgular Milattan önce 3100’lü yıllarda Sümerler de ve Antik Mısır’da 2000’li yıllara kadar uzanır. Yunan mitolojisin de, Şamanizm de Kızılderililer gibi birçok grup ve toplulukta rüyalar çok önem taşımıştır. Örneğin Yunan mitolojisinde rüya tanrısı Morpheus ve babası uyku tanrısı Hypnos’dur. Kızılderililerde inançlarına göre Kızılderililer de Dreamcatcher (Rüya Kapanı, rüya yakalayıcı) yeni dünyaya gelen bebeklerin başuçlarına koyarak kötü rüyaların o bebeğe geçmesini ortasındaki örümcek ağı şeklinde bölümünde tutarak bebeğin o rüyayı görmesinin engellediğini düşünürler. Şamanlara göre ise rüyalara ruhlar sebep olur.
Rüyalar neredeyse tüm dinlerde önemli bir konu olmuştur. Özellikle İslam dininin de rüyalar üç sınıfa ayrılmıştır. 1) Allah tarafından doğrudan melekleri vasıtasıyla gelen telkinlerdir ve açık anlamlı rüyalardır 2) Şeytani rüyalar ise insanı aldatma, vesveseye teşvik etme ve korkutma gibi olumsuz yönleri olan rüyalardır 3) Nefsani rüyalar ise insan nefsinin hayal ve kuruntularının sebep olduğu günlük ve dış etkilerin sebep olduğu rüyalardır. Tasavvufta rüyaların bize “ayna tuttuğu” düşüncesi vardır.
Çeşitli kaynaklara göre rüya türleri kategorize edilmiştir. Bunlardan bazıları; uyanık bir kişinin uyuyan birinin telepatik yolla gördüğü telepatik rüyalar, uykudan olan kişinin uzaktaki, kişi, nesne ve olayları görebildiği durugörü rüyalar, gelecek hakkında bilgi, olacak olayların görüldüğü haberci rüyalar, bir sanat eserinin veya bir buluşun uyurken ilham yoluyla görüldüğü rüyalara ilham verici rüyalar, kişinin gördüğü rüyanın farkında olduğu rüyalara ise lüsid rüyalar’dır.
Çok ciddi psikolojik hastalıkları olan kişiler dışında herkes rüya görür. Fakat çoğu insan rüya görmediğini ya da çok nadir rüya gördüklerini iddia ederler. Fakat her insan rüya görür fakat çoğu rüyayı hatırlamayız. Hemen hemen her gece uykumuzda ortalama 4 ila 7 rüya görürüz.
Yaklaşık gördüğümüz rüyaların % 90’nını unuturuz. Uyanır uyanmaz çok kısa bir sürede rüyamızı hatırlarız fakat çok kısa sürede diğer büyük kısmını unuturuz.
Rüyalar, uykuya daldığımızdan yaklaşık 1 -1,5 saat sonrasındaki REM evresi dediğimiz evrede başlar.
Rüya ile anlatılacak çok şey var…
Tatlı rüyalar J