Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı ve Organ ve Doku Nakli Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. Ahmet Rüçhan Akar, organ bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, “Kendi öz kaynaklarımızla organ bağışı işini çözmemiz gerekiyor. Karaciğer ve böbrek naklinde çok ilerideyiz ama kalp naklinde çok gerideyiz. Türkiye’ye yakışmayan bir durum aslında. Kalp nakilleri yalnızca beyin veya dolaşım ölümü gerçekleşmiş kadavradan yapılabildiği için ülkemizde milyon nüfus başına 1 kalp nakli gerçekleştirilebiliyor. Ülkemizde 1968 yılından bu yana, yaklaşık 50 yılda toplam 1014 kalp nakli gerçekleştirilmiştir. Diğer bir deyişle Türkiye de halen yaklaşık 150’si acil olmak üzere 918 hasta kalp beklerken yılda yalnızca yaklaşık 80 kalp nakli yapılabilmektedir.” dedi.
3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Tıp Fakültesi Dekanlığı, Cebeci Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliği ve Başhemşireliği ve Organ Nakli Merkezi işbirliği ile “Boşluğu Sen Doldur, Organ Bağışla Hayat Ver” sempozyumu düzenlendi.
“ORGANLARLA BİRLİKTE UMUTLAR DA TOPRAĞA GİDİYOR!”
Her gün dünyada 18 kişi organ yetersizliği nedeniyle organ nakli bekleme listelerine alınırken, her gün 22 hasta donör bulunamaması nedeniyle bekleme listelerinde hayatlarını kaybettiğine dikkat çeken Akar şöyle devam etti:
“Dünya genelinde özellikle kadaverik yani beyin veya dolaşım ölümü gerçekleşmiş hastalardan yapılan organ bağışı sayılarında istenen düzeye hiçbir zaman çıkılamamıştır. Beyin ölümü gerçekleşen bir hastada organ bağışı yapılmadığında ise tüm organlar ne yazık ki toprağa gitmektedir, nakil bekleyen hastaların umutlarıyla beraber. Halbuki bir organ donörü 8 hastayı yaşama tutundurabilmekte ve en az 50 aile bireyinin yaşamını ciddi olarak etkileyebilmektedir. Ülkemiz canlı vericili organ nakillerinde ülkeler bazında karşılaştırıldığında ilk sırada iken kadaverik organ bağışında maalesef batı toplumlarının çok gerisinde yer almaktadır. Bu sorun başta T.C. Sağlık Bakanlığı olmak üzere Üniversiteler, Sağlık Bakanlığı Hastaneleri ve Özel hastanelerin tüm çabalarına rağmen aşılamadı. Pek çok ulusal veya uluslararası proje ile kamuoyu bilgilendirilmeye çalışıldı ancak kadaverik organ bağışında hala çok gerilerdeyiz. Batı toplumlarında kadaverik organ bağışı milyon nüfus başına 20-35 düzeylerinde iken ülkemizde milyon nüfusa yalnızca 5-7 kadaverik organ bağışı düşmektedir. Yani 80 milyonluk ülkemizde beyin ölümü sonrası organ bağışı son derece yetersizdir ve bu nedenle organ beklerken kaybedilen hasta sayılarımız her geçen gün artmaktadır. Ülkemiz kaynakları değerlendirildiğinde, güçlü sağlık altyapısı, bilimsel insan gücü ve yeterli donanım bulunmasına rağmen bu konuda bir ilerleme sağlanamaması son derece üzücüdür. Ülkemizde gerçekleştirilen böbrek nakillerinin %80’i canlı vericilerden sağlanmaktadır. Diğer bir deyişle, ülkemizde gerçekleştirilen böbrek nakillerinin ancak %20’si kadavradan sağlanırken kadaverik böbrek nakil oranları ABD’de %68, Avrupa’da ise %70’dir. Yine ülkemizde gerçekleştirilen karaciğer nakillerinin %73’ü canlı vericilerden sağlanmaktadır. Diğer bir deyişle, ülkemizde gerçekleştirilen karaciğer nakillerinin ancak %27’si kadavradan sağlanırken kadaverik karaciğer nakil oranları ABD’de %94, Avrupa’da ise %86’dır. “
“ORGAN BAĞIŞI ÇOK DEĞERLİ, DİNİ AÇIDAN DA SEVAP”
Akar, “Türkiye’deki tüm din adamlarını Ankara’da topladık. Toplantıda Diyanet İşleri Başkanından organ bağışının dini açıdan doğru olduğunu anlatmasını rica ettik. Fakat gördük ki bu süre zarfında kadaverik organ bağışında hiçbir ilerleme sağlayamamışız. Türkiye canlı organ nakillerinde ilk 5’te hatta dünya birincisi olduğu yıllar oldu.” diye konuştu.
Akar, vatandaşların karaciğer ve böbrek bağışlamada sıkıntı yaşamadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eşimize, sevdiklerimize, sevgilimize karaciğer ve böbrek verirken sıkıntı yaşamıyoruz ama maalesef beyin ölümü ya da dolaşım ölümü dediğimiz de bu kavramın toplumda çok iyi bilinmemesinden dolayı bu organlar bağışlanmak yerine toprağa gidiyorlar. Toprağa gitmesinden dolayı da pek çok nakil bekleyen hasta, bekleme listesinde kaybediliyor. Bir donör 8 hayat kurtarabiliyor. 8 hayat demek aileleriyle birlikte 50, 60 kişi demek. Direk 50, 60 kişinin hayatını etkiliyor. Dolayısıyla çok değerli ve dinen de en sevap olan işi Türkiye’de biz istediğimiz düzeyde gerçekleştiremiyoruz. ‘Türkiye pek çok şeyi başarmış bir ülke bunu niye başaramasın?’ diyoruz.”
YEĞENİ DAYISINA KARACİĞERİNİ VERDİ
Sempozyuma, Ankara Üniversitesinde nakil olan bazı hastalar ve vericileri de izleyici olarak da katıldı.
Karaciğer nakli olan 51 yaşındaki Kadir Dursun, hastalığının ardından uzun süre tedavi olduğunu ancak nakle ihtiyaç duyulmasının ardından uygun kadavra bulamadıkları için yeğeninin verici olduğunu anlattı.
Yaklaşık 10 ay önce nakil yapıldığını ve sağlığına kavuştuğunu dile getiren Dursun, ailece organ bağışçısı olduklarını söyledi.