- Tıbbi Tedarik Kongresi’nde, 2020 yılı beklentilerinin ve tıbbi cihaz firmalarının sorunlarının konuşulduğu interaktif oturumda Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası (SEİS) Başkanı Metin Demir, Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği (SADER) Başkanı Tansu Halıcı, Tüm Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçi Dernekleri Federasyonu (TÜMDEF) Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yaz, TÜMDEF Başkan Yardımcısı Erkin Delikanlı ve Sosyal Güvenlik Kurumu GSS Tıbbi Cihaz Daire Başkanı Mehmet Akif Erdem konuşmacı olarak yer aldı. Panelde katılımcılar interaktif olarak görüşlerini belirtti. SEİS Başkanı Metin Demir konuşmasında sektörün her konuda Kamu’dan çözüm beklemek yerine sorunlar, çözümler, fırsatlar ne gibi değerlendirme yapıp yol haritasını ortaya koyarak Kamu’ya da bir sonuç götürmesi gerektiğine değindi. 5. Tıbbi Tedarik Kongresi neticesinde bir sonuç bildirgesi hazırlayıp Kongre’ye gelemeyen Kamu yöneticileri ve bürokratlara sunarak bunun takipçisi olacaklarını ifade eden Demir, STK’lar olarak Sağlık Bakanı ile görüşmeye 10 madde ile gidildiğini belirtti. Sektörde de bir araştırma yapılsa hemen hemen bu 10 maddenin öne çıkacağını söyleyen Demir, sorunların net olduğunu sadece çözecek iradeyi bulamadıklarını belirtti.
Tıbbi cihaz sektörü olarak 150 milyar TL’lik bir bütçeyi yöneten bir sektörün sadece yüzde 8-10’una sahip olan en küçük parçası olduklarını dile getiren Demir, sağlık sektörünün sorunlarının tek sebebi tıbbi cihaz sektörüymüş gibi bir algı yaratıldığını söyledi. Üniversitelerin sürdürülebilir bir yapılarının olmadığını kaydeden Demir, “Bu sorunlar üniversiteler tarafından Kamu’ya anlatılırken tıbbi cihaz sektörüne para ödenmediği için tedarikçiler de 1’e alıp 5’e satıyorlar gibi bir algı oluşturuluyor. Bu aslında onlara da bize de zarar veriyor. Biz ise tıbbi cihaz sektörü olarak herhangi bir Bakan ya da bürokrata gittiğimiz zaman üniversiteler paramızı vermiyor diye sitem etmek yerine, üniversiteler ile ilgili 2016 yılı Nisan ayındaki Ekonomi Koordinasyon Kurulu kararlarının hayata geçmesi üniversitelerin sürdürülebilirliği açısından kıymetlidir diyoruz. Çünkü üniversiteler rahatlarsa biz de rahatlarız” diye konuştu.
İlaçtan tıbbi cihaza, sağlık hizmet sunucularına kadar sağlığın tüm sektörlerinin mutlu olmasının sürdürülebilirlik açısından önemine değinen Demir, satın almalarda 3 ay, 6 ay vadelerin hatta bilinir vadelerin bile aranır olduğunu belirtti. Demir, bir sözleşmenin tüm maddelerinin iki tarafı da bağlaması gerektiği ancak tek tarafı bağladığında ve ödeme süreleri değiştiğinde ortada bir samimiyet ve güvenin kalmadığını ifade etti. Tıbbi cihaz sektörünün büyük işler yapabilecek bir sektör olduğunu ancak finans sorunun çözülmesi gerektiğini kaydeden Demir, 150 milyar TL’lik bütçede 10-15 milyar TL’lik kısmını tıbbi cihazın oluşturduğunu söyledi.
Sürdürülebilirlikte temel problem finans
Sağlık Endüstrisi Platformu olarak Kongredeki çıktıların Cumhurbaşkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına bir rapor halinde sunulacağına değinen TÜMDEF Başkanı Kemal Yaz, gelecek ile ilgili sorunlar olduğu ve tedarikte sürdürülebilirliğin önemli olduğunu ifade etti. Son dönemlerde yapılan Kongrelerde dijitalleşme ve sürdürülebilirlik olmak üzere iki konunun öne çıktığına değinen Yaz, “Sürdürülebilirlik geniş bir kavram. Finansta sürdürülebilirlik… Üretimde sürdürülebilirlik… İnsan kaynaklarında sürdürülebilirlik… Kongremizin konu başlığında olduğu gibi tedarikte sürdürülebilirlik… Bunların hepsi sektördeki sıkıntılarımız… Sürdürülebilirlikte temel problem finans çünkü Sağlık Bakanlığı’nın GSMH’da almış olduğu oran gelişmiş ülkelere göre hayli düşük. Bu oran Türkiye’de yüzde 4, Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde yüzde 10 seviyelerinde. Bu arttığında tıbbi cihazda da payın arttığını göreceğiz” diye konuştu. Sözleşmelerin tek taraflı uygulanmasının sürdürülebilir olmadığını kaydeden Yaz, kaynakların kıt olduğu ancak gelecekte de her koşulda kıt kaynakların olacağı ve bu kıt kaynakları kullanma tercihlerinde tıbbi cihaz firmalarının öncelikli görülmediğini söyledi.
Süreç içinde global firmaların sorunlarına da eğilmek gerek
Kamu ile konuşmak için önce yerli ve milliyi konuşmak ile söze başlanması gerektiğini belirten SADER Başkanı Tansu Halıcı ise, global firmaların da sorunlarının olduğu ve süreç içinden onlara da eğilmek gerektiğini söyledi.
KATILIMCI GÖRÜŞLERİ
- 5. Tıbbi Tedarik Kongresi’nin oturumlarında bulunması gereken Kamu yetkililerinin bütçe görüşmeleri nedeni ile gelememesinin bir yere kadar anlaşılabileceği belirtilerek gelmeyen kişilerin yerine bir yetkilinin görevlendirilmesinin gerektiği belirtildi. STK’ların bu tavır karşısında nasıl davranacağı sorusu üzerine kongreye Kamu’nun gelmemiş olmasının sorunları duymayacağı anlamına gelmediği, kongrenin çıktılarının zaten bir rapor halinde yetkili mercilerle paylaşılacağı izah edildi.
- STK’ların Kamu ile sempatik ilişki kurarak sorunları çözme sürecinin artık sonuç vermediği hukuki yollara başvurmak gerektiği belirtildi. Ödeme ile ilgili olarak Kamu ile firmalar arasında bir iletişim problemi olduğundan bahsedilerek tüm sorunların hukuki olduğuna değinildi. Ödemeyen tarafın uğrayacağı bir zarar ya da hukuki olarak bir yaptırım yoksa meselenin hiç çözülemeyeceği belirtildi ve ödemelerin hukuku güvence altına alınması meselesinin sadece tıbbi cihaz sektörünün sorunu da olmadığı vurgulandı.
- İcra iflas kanunu 82 maddesine değinilerek Kamu ve özel satım arasındaki ilişkiyi düzenlediği ve “Kamu hizmetinin sürdürülebilirliği için Kamu malı haczedilemez” dediği belirtildi. Bu kanunun Meclis tutanaklarına kadar incelendiği 1960’lı yıllarda bu maddeyi koyarken gerekçesinde “Evet, Kamu hizmetlerinde sürdürülebilirlik önemli ve Kamu malının bu anlamda haczedilmemesi lazım” dediği ancak tutanaklarda “Zaten Kamu borcuna sadıktır” dendiği söylendi. Kamu memurlarının Kamu’nun zaten itibarını korumakla mükellef olduğu ve kanun yapıcılar tarafından vaktiyle devletin borcuna sadık olduğu düşünüldüğünden ödemelerin yapılmaması, geç yapılması ya da eksik yapılması gibi bir hukuki engelle karşılaşılabileceğinin öngörülmemiş olduğu kaydedildi. Ancak hastane ya da Vakıflar gibi bazı iktisadi işletmelerin gelirlerine haciz konulabildiği belirtildi.
- Kamudan ödeme alınamaması sorununun sağlık sektörü için eski bir sorun olduğu ancak şimdi Kamu ile iş yapan diğer sektörlerin alacağını alamadığı ve bu noktada belki genel itibari ile sorunun görülüp çözülebileceği belirtildi.
- İthal edilen ve satılan ürünler noktasından bakıldığında millileşme için yerli üreticilerin bu fiyatlarla Ar-Ge yatırımı için şansı olmadığı ve kurumun sürekli olarak kaliteli ürün demesine bir anlam verilmediği belirtildi. Teknolojik ürünlerin kayıt sistemi ile ilgili herhangi bir gelişme yaşanmadığı ve tahsilatın tek sorun olmadığı ancak firmaların birbirleri ile yarışmak yerine Kurum ile mücadele ettiği belirtildi. Kurum ile mücadele etmenin yanında yüzde 1 DMO payı, 90 günde ödeme maliyeti, sterilizasyon ücreti, teknik servis ücreti gibi konuların hiçbir konuşmada geçmediğine değinildi.
- Pazarın yüzde 85’inin ithal olduğu bir ortamda yerelleşme ve millileşme sürecinde global firmaların da tedarik ve know-how yapabilme kabiliyetinin konuşuluyor olması gerektiği belirtilerek TÜSEB ile birlikte Kongre organizasyonunda global firmalarla işbirlikleri için zemin sağlandığı kaydedildi.
- Şehir hastanelerinde sterilizasyon ücretlerinin alınması konusunun Kongre’ye gelen Kamu yetkililerine söylendiği ve burada yapısal bir dönüşüm olduğu belirtildi. Bürokraside de yapısal bir değişim, dönüşüm süreci olduğu, sorunun konuşulduğu ancak çözümün ortaya konmadığı, iradede bir zayıflık olduğu ve daire başkanı olsun, genel müdür olsun hiçbir kademedeki yöneticinin inisiyatif almadığı ve en basit konular için sorun çözmede Külliye’nin yolunun gösterildiği belirtildi. STK’ların sorunu çözemediği, onların görevlerinin var olan sorunu iletişim ya da hukuk yolu ile çözmek şeklinde olduğu belirtildi.
- Firmaların tüm toplantılara finansal sorunlarımızı çözer miyiz, derdimizi anlatır da ödeme alır mıyız, beklentisi ile katıldığı belirtilerek sağlık sektörü denilince sadece sağlık hizmet sunumunun anlaşıldığı söylendi. Hastanelerin parası ödendiğinde sorunun çözüldüğünün düşünüldüğü ifade edildi.
- Hukuki temelin önemli olduğu ve tıpkı şirketlerin borçlarını ödemediği zaman yeni yatırımlara girememesi gibi Kamu’nun da bu şekilde hareket etmesi gerektiği belirtilerek Sağlık Bakanlığı’nın firmaların müşterisi olduğu kaydedildi.
- Sağlık Bakanlığı’nın firmalar ürünleri bedava verse neden bedava veriyorsunuz demeyeceği, esas konusunun sağlık hizmetlerinin kesintisiz olarak verilmesi olduğu ifade edildi. Ekonomi Bakanlığı’nın burada devreye sokulması gerektiği belirtilerek sanayiyi doğru yönlendirecek altyapının oluşturması gerektiği söylendi. Yerli malı teşviklerinde bir korumacılık değil de hakikaten sanayiyi teşvik edecek doğru yönlendirme ve finansal alt yapının oluşturulması noktasında da çözüm yerinin Ekonomi Bakanlığı olduğu söylendi.
- Kamu borçlarında icra edilebilirliğin sağlanmasına ilişkin hukuki yaptırımların düzenlenmesi gerektiği belirtildi. İcra iflas kanununda değişikliğin Türk Ticaret Kanunu 1530. Maddesi ile yapıldığı, geç ödemelerle ilgili özellikle büyük müteahhitlerden KOBİ’leri korumak için düzenleme yapıldığı söylendi. 30 günlük ödeme vadesi ve 30 günde cezai süre ile toplam 60 günde ödeme yapılmazsa orada yasal faizlerin, vesairelerin işlediği söylendi. ATO olarak Adalet, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na bu noktadan yüründüğü ancak “Kamu hariç” cevabının alındığı ifade edildi. Avrupa Birliği Geç Ödemeler Direktifi’nin uyumlaştırılması halinde yine sorunun çözüldüğü, bu direktifte satın alan, satan ve finans kurumu olduğu, burada satış 6 aysa ve kurum 6 ayda ödeyemiyorsa vadenin uzatılarak ödemenin tamamlandığı belirtildi. Bu konuda 1530. Madde ile Geç Ödemeler Direktifi olmak üzere iki önemli içtihat olduğu ancak bundan da önemlisi bu ilişkide karşılıklı güven ve samimiyet olması gerektiği vurgulandı.
- Kamu malının haczedilmesi halinde haczedilecek Kamu malı kalmadığında ve sistemsel sorun devam ettiğinden bunun kalıcı bir çözüm olmayacağı, kalıcı bir çözüm bulunması gerektiği söylendi. Kriz çıkmadan çözüm bulunmadığı, konunun sadece bu krizin kimin tarafından çıkarılacağının bilinmediği olduğu belirtildi.
- Kamu ile çalışan hiçbir firmanın kamu malını haczetmek istemeyeceği, ticarette karşı tarafın haciz duruma gelmesinin zaten battığı anlamına geldiği belirterek haciz laflarının sadece Kamu’ya itibarını koruması için bir yaptırım konusu olarak konuşulduğu ifade edildi. Kamu’nun itibarinin çok önemli olduğu, Kamu’nun borcuna sadık olduğu ve kamu personelinin bu itibarı koruması gerektiği izah edildi.
- Firmaların belirsiz vadede mal sattığı ve bununla birlikte teminat istendiği vurgulanarak sektörün tek derdinin her ay para gelecek mi, gelmeyecek mi konusu olmaması gerektiği söylendi. Tercihler medikal firmalardan yana çevrilebilirse ve bu halk sağlığı sorunu haline gelirse bu sektörün sürdürülebilirliğinin öneminin anlaşılacağı ifade edildi.
- Mesleğin hak ettiği saygınlığı elde edebilmesi için sektörün meslek erbabı aidiyetlerini geliştirmesi gerektiği belirtilerek bunun bir kültür olduğu ve STK’lar eli ile oluşturulabileceği söylendi.
- Sektörün aslında bir finansman sorunu olmadığı ancak kamu adına tıbbi malzemelerin bedellerini ödeyen SGK’nın 45 gün içinde sağlık hizmet sunucularına tıbbi malzeme bedellerini peşin avans olarak ödediği söylendi. Malzeme bedelinin kaynağından ve zamanında ödendiği, sorunun Kamu hastanelerinin hukuksuz bir şekilde alacaklara el koyması sorunu olduğu belirtildi. Herkesin alternatif bir çözüm üretme çabasında olduğu vurgulanarak SGK’nın alternatif geri ödeme yöntemleri ile direkt ödeme yapması talep edildi.
- Ödeme sistemlerinde kaliteden ve değer bazlıdan yana olunmayıp fiyatta indirim odaklı yaklaşıldığı, 10. ve 11. Kalkınma planında birinci sırada yer alan devletin en üst kademesinden en altına yerelleşme ve millileşme kapsamında iyi bir katma değeri, 13 binden fazla firması ve 280 binden fazla çalışanı olan sektörün maksimum 500 kişiyi bir araya getirebiliyor olmasının motivasyonun düşük olduğunu gösterdiği kaydedildi.
- Ülkede ombudsmanlık mekanizmanın çalışmaya başladığı ve kamu aleyhine de karar vermeye başladığı ve belki oradan bir netice elde edilebileceği ifade edildi.
- Kaynakların bulunduğu ancak bu kaynakların nereye kullanılacağı konusundaki tercihlerin farklı olduğu belirtilerek bir yandan ciddi yatırımlar yapılırken diğer yandan en küçük bir enjektör alımında sıkıntı yaşandığı kaydedildi. Bir şehir hastanesinin yöneticisinin söylediklerine atıfta bulunularak en iyi MR, en iyi tomografi, en iyi robotik cerrah aletleri olduğu ancak sondanın olmadığı, enjektörün olmadığı ve bu durumun hazin olduğu belirtildi.
- Sağlık bütçesinin artmadığı, 150-160 milyarlık bütçenin 10-15 milyarının tıbbi cihaza ayrıldığı, tüm sağlık sektörü bileşenlerinin bu bütçeye sahip çıkıp nerede kayıp kaçak varsa orayı gösterip, 150 milyarı yettirmesi ile finansın çözülebileceği söylendi. Tamamen finansal yönetimde bir sorun olduğu ve denetim ve harcamalar ile ilgili sorun olduğu ve kaynakların doğru kullanılmadığı ifade edildi.
- 160 milyarlık bütçe içinde ödenmeyen paranın 5-6 milyar gibi rakam olduğu, tıbbi cihaz sektörünün yaptıkları ve yapacakları ile önemsenmesi gerektiği ve bu anlamda ortaya dikkate değer çalışmalar koymak gerektiği söylendi. Burada yapılması gerekenin ödeme olmadığında tedariki kesmek olduğu, hastaneye yemek temin eden firmanın 1. ay ödemesini alamadığında 2. ay yemek vermeyi kestiği belirtilerek eğer tıbbi tedarikçilerden tedariki kesmeleri halinde ödemenin yapılacağı yönünde bir beklenti varsa bunun doğru bir yaklaşım olmadığı ifade edildi.
- Sektör olarak mal vermeyelim denmediği ancak Kamu’dan siz bunu verdikçe bu iş çözülmez diye söylendiği ancak sektörün bunu yapamayacağı belirtildi. Bunu söylemenin bile Rekabet Kurulu’na göre mal darlığına sebebiyet vermekten suç işlemek olduğu söylendi. Firmaların üretmek, finansal sorunların ise çözülmek zorunda olduğu vurgulandı.
- Geçen ayki Maliye Bakanlığı Hazine gerçekleşmelerinde 82 milyar TL hazineye giriş olduğu, Hazinenin 64 milyar TL ödediği yani Hazine’nin 8 Milyar TL fazla vermiş olduğu bu fazladan sektöre bırakın 5 milyar TL’yi 1 Milyar TL ödeme yapılsa böylesine kritik bir sektörün önünün açılacağı belirtildi.
- Finans ile ilgili öneri olarak sağlık sektörü bileşenlerinin Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile ilaç, tıbbi cihaz, üniversite ve eğitim hastanelerinin katılımı ile bir çalışma yapılarak bu işin nerede olduğu, nereye gidildiğinin görüşülmesi gerektiği söylendi. Bu çalışmanın çıktısının Cumhurbaşkanına götürülerek sorunun çözülebileceği belirtildi.
- 3-4 yıl öncesine kadar ihalelerde daha önce bir firma bir fiyat verdiğinde 10’un üzerinde firmanın da kendiyle birlikte fiyat verdiğini ancak özellikle 2018 krizinden sonra bu sayın 2-3 firmaya düştüğü bazen ise tek firma olarak ihaleye fiyat verildiği belirtildi. 2020-21 yıllarında 10-11 aylık ödeme dönemleri ile ne imalatçı ne de ithalatçı firmaların dayanmasının mümkün olmadığı kaydedildi.
- Sağlık Bakanı ile yapılan görüşmelerde 2020 yılında ödeme sürelerinin 6 aya düşeceğinin konuşulduğu, kendi arasında 3 aydan uzun vade yapmayan sektörün Kamu ile 6 ay vadeye razı olduğu ifade edildi. Firmaların ödeme alacağı vadeyi bilmesi halinde kendine finansal bir tablo yapabileceği söylendi. Sektörün önündeki 2-3 yılın zor yıllar olacağı, basiretli tüccar olarak parasının alınamayacağı belirsiz vadeli bir satışa girmemek gerektiği kontrollü çalışarak özel ticarette nasıl ise kamu ile ticarette de ödeme vadesi geç olan durumlarda dikkatli davranmanın firmalarının sağlığı açısından önemli olacağı vurgulandı.
- Ödeme sorunlarının çözüme kavuşacağı beklentisinin dışında sektörün geleceğine ilişkin öneri ve beklentileri de konuşmak gerektiğine değinilerek USHAŞ’ın çalışmalarından bahsedildi. İlaç sektörü, tıbbi cihaz sektörü ve sağlık hizmet sunucuları ile birlikte ilk etapta 14, daha sonra 22 ülkeye uzanan bir pazarda ürünlerin bu ülkeler satılması konusunda lobi faaliyetlerinin yapılacağı, ilk olarak da Özbekistan’a gidilerek çalışmaların başladığı söylendi.
- Yurt dışında yapılacak faaliyetlerde Eximbank kredileri ile ilgili olarak teminata ulaşmakta zorlanıldığı, Eximbank’ın istediği teminat mektubu yerine Kamu alacağının teminat olarak verilmesi önerildi.
- Sözleşmelerde ürünün ne zaman teslim edileceğine dair bir hükmün genellikle yazılmadığı ve tüm risklerin üzerine firmalara bir de stok riski bırakıldığı ve ardından 5 gün içinde teslim istendiği ancak ne zaman sipariş geçileceğinin dahi belirtilmediği ifade edildi. Bu sözleşme ve şartnamelerin değiştirilmesi konusunda MASSİAD olarak bir çalışma başlatıldığı belirtilerek İstanbul dışında da tüm STK’ların bu sürece ortak olması gerektiği belirtildi. Kamu’nun tıbbi cihaz üreticilerini de içine alan geniş bir kavram olduğu ve Kamu anlayışı değişmedikçe sorunların çözülemeyeceği vurgulandı.
- Bireyin/hastanın hakları, sağlık hizmet sunucularının hakları, sektörün hakları ve devletin haklarının kesiştiği noktaya Kamu menfaati denildiği, tek taraflı bir sürecin sürdürülebilir olmadığı söylendi.
- Sektörün önündeki süreçte Şehir Hastaneleri ile ilgili çok fazla sorunlar yaşayabileceği sterilizasyon, ortopedi ve plastik cerrahideki konuların bunlardan bazıları olduğu belirtildi.
- Sektörün önemli konularının USHAŞ ile çalışmalar, DMO Sağlık Market süreçleri, Şehir Hastaneleri ile çalışmalar, e-ihalede tüm alım yöntemlerinin açık eksiltmeye gidilmesi, Sağlık Bakanlığı’nın e-faturaya geçmesi ile genel bütçe ve döner sermayede tek vergi numarası gerektiği için yaşanan sıkıntılar, 2020 yılında yürürlüğe girecek kişisel verilerin korunması kanununun ek faaliyet ve maliyetleri ile ÜTS süreçleri gibi konular olduğu belirtildi.
- Türkiye’de sorunlar olduğu kadar fırsatlar da bulunduğu ve diğer ülkeler için sağlık turizmi alanında bir cazibe merkezi olduğu belirtilerek tıbbi cihaz sektörü olarak buradan da fayda sağlanması gerektiği kaydedildi.