TOBB Medikal Meclis Başkan Yardımcısı Erkin Delikanlı:
“Tıbbi Cihaz Sektörü, 70 yılı aşkın geçmişi 10 bine yakın şirketi ve 250 binin üzerinde çalışanıyla bir bütündür”
TÜMDEF Başkan Yardımcısı, TOBB Medikal Meclis Başkan Yardımcısı ve ORDER Başkanı Erdin Delikanlı ile tıbbi cihaz sektörünün sorunlarını konuştuk;
Hem TÜMDEF’de hem de TOBB’da görevleriniz bulunmakta. Bu iki önemli kuruluşta tıbbi cihaz sektörü adına neler yapılmakta. Biraz anlatır mısınız?
Tıbbi Cihaz Sektörü; yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen her zaman Devletimizin ve Milletimizin yanında olan, kamu sağlığını önceleyen, ülkemiz için katma değer üreten stratejik bir sektördür. Tıbbi Cihaz Sektörü, 70 yılı aşkın geçmişi 10 bine yakın şirketi ve 250 binin üzerinde çalışanıyla bir bütündür. Geride bıraktığımız 20 yılda Sendikası, Federasyonu ve İhtisas Dernekleri ile sivil toplum yapılanmasını da başarıyla tamamlamıştır. Sektör Firmalarımız, Sağlık Bakanlığımızdan ruhsatlandırılarak yönetiminde Mesul Müdürleri, sahada Satış Tanıtım Elemanları ve hastanelerde Klinik Destek Uzmanlarıyla ülkemizin sağlık sistemine çok önemli katkılarda bulunmaktadır. Tıbbi Cihaz ve Malzeme Tedarikçileri, yıllardır olduğu gibi en zor dönemlerde Türkiye’nin binlerce noktasına, hatta en ücra bölgelerde bulunan Sağlık Kuruluşlarına kadar her gün bıkmadan usanmadan tıbbi cihaz ve malzeme sağlamaktadır. Dün depremde bugün pandemide olduğu gibi Dünyada örnekleri olan regülasyonlar ile ülkemiz endüstrisini yükseltme gayretindedir.
Sektör pandemi sürecinde başarı hikâyesi yazdı. Sektörün önemi bu süreçte anlaşıldı mı sizce? Stratejik bir sektör deniyor ama gereken önem gösterilmiyor mu sektöre?
Sağlık hizmetlerinin ayrılmaz parçası olan Tıbbi Cihaz Sektörü, yaşanan pandemi süreci ile nihayet stratejik önemi anlaşılan bir sektör olmuştur. Salgın döneminde her ülkenin kendi vatandaşına öncelik verip tıbbi malzemelerin ithalatını durdurması, yerli ve milli tıbbi cihaz üretiminin en az savunma sanayi kadar önemli olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Pandemi süreci yıllardır dikkat çekmeye çalıştığımız tıbbi cihaz endüstrisinin ne kadar önemli bir alan olduğunun anlaşılmasına vesile oldu. Umuyoruz ki bundan sonraki süreçte yeni yatırımlar, yeni alanlar açmak yerine zaten hâlihazırda mevcut, bu işe emek vermiş, çaba sarf etmiş kişi, kurum ve kuruluşlara mutlak suretle yeni destek ve faaliyet alanları açılır. Pandemi ile görüldü ki Tıbbi cihaz sektörü sağlık sektöründe olmazsa olmaz. Bizler çok ciddi üreticilere sahibiz. Türkiye’deki kahraman sağlık profesyonellerinin arkasında yine Tıbbi cihaz endüstrimiz var. Ülkemizin COVID-19 sürecinde daha hızlı, aktif ve sağlam adımlar atmasının arkasında tıbbi cihazın payı yadsınamaz derecede büyüktür. On binlerce çalışan ve on binlerce malzeme ile ciddi hizmet verdik. Özellikle yoğun bakım ihtiyaçları kesintisiz sağlandı. Türkiye’de tıbbi cihaz sektörünün Avrupa seviyesine gelmesini sağladık ancak bu çalışmaların devamı gelmeli daha azimli olarak Ar-Ge çalışmalarına daha çok önem verilmesi geliştirilmesi gerekiyor. Ülkemiz kendini geliştirme konusunda oldukça sağlam adımlar atmakta ve tıbbi cihaz sektöründe hızlı bir gelişim sürecine girmiş bulunmaktayız. Bu
gelişmelerin devamı ile sektörde Türkiye’nin dünyadaki konumunda çeşitliliği artırıp her yerde rekabet edebilmesi adına özellikle Ar-Ge çalışmalarını geliştireceğiz.
Pandemi ile birlikte solunum cihazı üretimi yapıldı. Maske üretiminde Türkiye merkez olma yolunda. Bu iki önemli gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye sağlık hizmet sunumu, üniversiteleri, tıbbi cihaz üretimi, ilaç ve tanı sistemleri ile bir dünya markası yaratabilme potansiyeline sahip. En basit üründen en teknolojik ürüne kadar üretim kapasitesi yaratabiliriz, bu bir hayal değil. Sadece doğru hamle ve doğru zamanlama gerekiyor. Endüstrimizin ürettiği ürünü kendi ülkesinde satma kaygısı ve tahsilat kaygısının olmaması gerekiyor. Bu ürün gruplarında kazançlıyız ancak maskeden ibaret değiliz.
Tıbbı cihaz sektörünün Türk ekonomisine katkısı ile ilgili rakamlar verebilir misiniz? İhracat oranları artıyor mu? Üretimde ülkemiz ne durumda?
Haziran ayında Türkiye’nin tıbbi ürün ihracatı, bir önceki yılın aynı döneminde göre yüzde 476 artarak 96 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yılın ilk 6 ayında ise söz konusu ihracat yaklaşık 3 kat artış ile 132 milyon dolardan 385 milyon yıl içinde dolara çıktı. Ancak sektör temsilcilerine göre sıkıntıların aşılması durumunda bu rakamlar 5 yılda 20 kata yakın artabilir.
Ancak sektörün kârlılık ve finansman sorunu COVID-19’un sektörü küçültücü etkisi ile birlikte bir krize dönüşmüş durumda. Kamu sağlığını tehlikeye atmamak adına, mali kayıplarına rağmen pazarın ihtiyacını her şartta karşılama yoluna giden firmalar, geçmiş döneme ait alacaklarının tamamını tahsil edemezse, sektörümüzde geri dönülemeyecek derecede zarara yol açılacaktır. Türkiye, koruyucu tulum, maske, önlük için kullanılan ham madde ve üretim kapasitesi bakımından dünyada ilk 5 ülke arasında yer alıyor. Tıbbi cihaz için kumaş üreten konfeksiyonların her biri çok ciddi kapasitelere sahip. Ancak, ülkeye ciddi miktarda döviz getirecek bu sektörün imkânlarının fırsata çevrilmesi gerekirken, hibe karşılığı ihracat izni verilerek, fiyatların yukarda kalmasına yol açılıyor. Bu durum da; hazır Çin sıkıntılı duruma düşmüşken, coğrafi konum ve lojistik avantajlarımız varken bizi fiyat rekabeti yapamaz hale getiriyor. Bu uygulamadan dolayı son dönemde yapılamayan ihracat, hesaplarımıza göre 1 milyar dolara yaklaştı. Bu durum böyle giderse, ihracat yapamazken aynı zamanda Çin’den Hindistan’dan ithalat yapar hale geleceğiz. Solunum devresi ve benzer yoğun bakım ürünlerinde de bu sorunlar yaşandı maalesef. Türkiye’nin sağlık ekosistemini düzeltmek amacıyla fiyatlama ve geri ödeme konusunda adımlar atılırsa düzenli bir artış ve dolayısıyla yerli milli ve devamlı bir üretim sağlanır. İhracat yaptığımız ülkeler arasında Avrupa Birliği, Rusya gibi ülkeler bulunmakta gelişim gösterdiğimiz takdirde buradaki rekabeti artırabiliriz.
Bu kadar önemli bir sektörün halen büyük sorunları var. Bunlardan bir tanesi tahsilat güçlüğü. Bu konu ile ilgili durum nasıl çözüme kavuşturulur? Bir çalışma var mı? Önerileriniz neler?
Sektörün toparlanması ve gerekli atılımı yapabilmesi adına çözülmesi gereken en önemli sorunlardan birisi de tahsilat güçlüğüdür ve nakit akışındaki düzensizliktir. Toplamı tüm pazarın en az %70’ini oluşturan Kamu ve Üniversite Hastanesi alacakları. Alacak vadeleri 14 ay ile 3 yıla varmış, vergi-pirim-KDV borcu olmayan sektörün nakit akışı tamamen bozulmuştur. Sektör büyük kredi borcu içine girmiştir. Pandemi sebebiyle artan döviz-gümrük vergisi-navlun maliyetleri sebebiyle ayni hacimde üretim-ithalat-ticaret yapma imkânı ortadan kalkmıştır. Tahsil edilecek alacaklar döviz ve enflasyonla eridiğinden aynı ürünler/ hammaddeler tahsil edilen meblağlarla yerine konamamaktadır. Bu sorunun çözüme kavuşturulması adına yapılması gerekenler;
- Pandemi öncesinden daha çok finansal desteğe ihtiyacı olan endüstrinin kamu ve üniversite hastanelerindeki alacaklarının defaten, feragatsiz ve ivedilikle ödenmesi zorunludur.
- Bundan sonraki dönemlerde ise, sektör alacaklarının birikmemesi sağlanmalı bu kapsamda kamu garantili tahsilat imkânı verilmelidir.
- Ödemelerin artık 30 gün içinde yapılması; alacakların yeniden değerlendirilmesi, hammadde ve mamul ithalatında tamamen dışarıya bağımlı tıbbi cihaz sektörünü döviz risklerinden de koruyacaktır.
Kamu tarafından alacaklarınızın bir kısmından feragat etmeniz isteniyor. Sektör buna nasıl bakıyor?
Geçmiş dönemde maalesef feragat oldu, resmi bir açıklama yapılmadı henüz. Ancak pandemi sürecinin ilk zamanlarında ülke ihtiyaçlarının acil bir şekilde karşılanabilmesi amacıyla Sağlık Bakanlığı, kişisel koruyucu gruplarda ihracat için hibe şartı getirmişti. Ancak, bugün geldiğimiz noktada biz bu sınırlamanın kaldırılmasını beklerken aksine bu ürün gruplarına yenileri eklenmeye devam ediyor. Tıbbi cihaz sektöründe ödemeler kamu hastanelerinden 12 ayda, üniversite hastanelerinden 2 yılı aşabilen sürelerde ulaştı. Böylesi uzun ve öngörülemeyen tahsilat ortamı, tedarikçiler açısından son derece olumsuz sonuçlara ve büyük finansman problemlerine yol açmaktadır. Bu durumun gerektirdiği döviz ve kredi maliyetleri karşılanamamaktadır. Üniversite ve kamu hastanelerinin sektöre olan borçları 16 milyar liraya ulaşmış durumda. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, alacaklıları Devlet Malzeme Ofisi ile anlaşmaya ‘belli oranda feragat edin, borçları ödeyelim’ teklifinde bulunduğunu duyuyoruz. Böyle giderse, hastaneler bırakın ameliyat malzemesi bulabilmeyi, enjektör bile alamayacak hale gelecek. Kamu hastanelerinden alacakların 14 ay vadeye çıkması bir sıkıntı yaratıyor ancak bakanlığın bu konuyla ilgili henüz net bir açıklaması yoktur. Ödeme yapılmadığı takdirde sektörün kamu ve üniversite hastanelerine mal verecek gücü kalmayacaktır. Halk sağlığını ilgilendiren bir durum ortada son derece sıkıntı yaratmak üzeredir. Maliye Bakanlığı, kamu ve üniversite hastane malzeme alımlarını ihale ile değil, DMO sistemi üzerinden alınmasına yönelik harekete geçti. Uygulama nedeni ile sektörün, 90 gün vade ile DMO’ya malzeme vermesi ancak bunun için de alacakların belirli bir kısmından feragat edilmesi isteniyor dedikoduları var. Ancak böyle bir şey olursa bu noktada sektörün, 180 gün vadeyi 13-14 aya çıkaranlara güveni bulunmamakta. Öncesinde yaşanan her yapılandırma maalesef bu güven ortamını bozdu.
Tıbbi cihaz sektörünün markalaşması için neler yapılmalı?
Markalaşma adına sonucu olmayan onlarca toplantı yapılıyor. Cumhuriyet tarihinin en yüksek teşvikleri değerlendirilemiyor. Tıbbi cihaz sektörü Türkiye’de kurumsallaştı. Bir marka haline geldi. Birçok yerli firma ürettiği ürünü birçok ülkeye ihraç ediyor. Markalaşma anlamında olumlu adımlar atılıyor. Ama yeterli değil. Sonuç yine ödeme sorununa geliyor. Ödeme sorunu olmaz ise markalaşmada olumlu adımlar atılır.
Sektörün iş süreçlerinde yaşadığı sorunlar neler? Üreticiler Ar-Ge faaliyetlerine yeterli payı ayırabiliyor mu?
Dünyadaki tedarik zincirlerinde çok ciddi aksama yaşandı. Bizim en büyük gayretimiz bu süreçte Türkiye’ye tıbbi malzeme ve cihaz sağlamak oldu. Solunum cihazlarından yoğun bakım ekipmanlarına kadar bu süreçte ihtiyaç duyulan her şey, endüstrinin üniversite hastanelerinden tahsilat yapamamasına rağmen, önce kendi insanına sonra ülkesine kıymet vermek kaydıyla her türlü zorluğa rağmen kahraman sağlık profesyonelleri ile beraber mücadeleye devam ettiler. Hiçbir şey sistemden kaynaklı değil, insanların özverisinden ve sorumluluk bilincinden kaynaklı. Ar-Ge faaliyetleri doğrultusunda ülkemizde ciddi oranda yatırım yapan çalışmalar ve önemli adımlar atan bilinçli iş insanlarımız yatırımcılarımız akademisyenlerimiz bulunmakta. Bizler her ne kadar çalışkan ve üretken de olsak ve özellikle tıbbi cihaz sektöründe son dönemde göstermiş olduğumuz gibi gayet başarılı da olsak Ar-Ge çalışmalarına daha fazla pay ayrılması gerektiği, araştırmaların daha hızlı bir ivme ile ilerlemesi, bu konuda çalışmalar yapmak isteyen akademisyenlerin artması ve teşvik edilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Son birkaç yıldır sektör çalışanları Tıbbi Cihaz Eğitim Sistemi (TCESİS) ile eğitim almaktalar. TCESİS sektöre neler kattı sizce?
Tıbbi Cihaz Eğitim Sistemi Tıbbi Cihaz Satış Tanıtım ve Reklam Yönetmeliğinin gerektirdiği eğitimlerin verildiği sistemdir. TCESİS kapsamında aldıkları eğitim sonucunda sınavdan başarılı olan kişiler başvurdukları alana göre Sorumlu Müdür, Satış Tanıtım Elemanı ya da Klinik Destek Elemanı olarak belge almaktadır. Yönetmelik gereği, Tıbbi Cihaz Şirketlerinin en az bir sorumlu müdür ve bir satış tanıtım elemanı bulundurarak Satış Merkezi olarak yetkilendirilmesi gerekmektedir. Tıbbi Cihaz Eğitim Sistemi ile sektörümüzün istihdam kapasitesi ve insan kaynağı profili demografik ve sosyal olarak netleşti. Sektörün tanımlı bir profesyonel kadrosu oluştu. Şirketlerin SGK ile sözleşme yapmasının ve MEDULA entegrasyonu ile doğrudan ödeme almasının önü açıldı. Bazılarımızın karşı olduğu bu sürecin ileride meyvelerini hep birlikte toplayacağız. “Medikalci” başlığından sürdürülebilir “TIBBİ CİHAZ” başlığına geçmemizin ve resmiyet kazanmamızın hatta ileride “oda” olabilmemizin başlangıcıdır. “Tıbbi Cihaz Kanunu” ihtiyacının anlamını ortaya koymamızda ki en önemli başlangıçlardan biridir ayrıca ülkemizde hızla ithal oranının yerliye döndüğü önemli kullanımı ve inovasyonu olan bir alandır.
ORDER’in de başkanlığını yürütüyorsunuz. Ortopedi alanında neler yapılıyor ülkemizde?
Ortopedi bugün omurga cerrahisi ve travma cerrahisinin neredeyse tamamı yerli ürünlerden alınmakta. Diğer ortopedi alt branşları da gerekli yatırımları tamamlayarak üstün bir çaba sergilemekte. Ortopedi, yerelleşme adına Global oyuncular ile iletişim ve akademik birlikteliklerin en iyi uygulandığı alanlardan biri. Diğer başlıkların da örnek alması gereken yerelleşme süreci yeşermekte. Ancak yatırımın devamı, gelişmesi ya da sistemsel süreklilik ihtiyacı doğurduğundan Kamunun alım garantisinden denetlemeye varana kadar daha yoğun emek verilmektedir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkça beyan ettiği üzere Tıbbi Cihaz yerelleşmede bahane üretilecek alan değil, kalkınma planlarında 2. Sırada. O zaman tribüne değil sahaya etki edecek ve sonuçlarının çıktılarının uygulanacağı ve temsiliyetin içinde mutlaka kendisinin olması gereken kurullar olmalı.