III. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi, 7-9 Aralık tarihleri arasında Antalya Susesi Luxury Resort Belek’te gerçekleştirildi. Kongre; Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sadrettin Pençe, Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenler Sendikası (SEİS) Başkanı Metin Demir ve Üniversite Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Haluk Özsarı’nın açılış konuşmaları ile başladı. Satur ve Ekspotürk’ün organizasyonu ile düzenlenen kongrenin açılışında konuşan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, tıbbi cihaz tedarik zincirinden şehir hastanelerine, sağlıkta yerlileşmeden Sağlık Market’e kadar birçok konuya değindi. Son günlerde gündemde olan Sağlık Market’ler ile ilgili açıklamalarda bulunan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, “Satın alma birimlerindeki alımlarda artık daha merkezi bir yapıyı kurgulayalım” dedi. Hakkari’de bir hastanenin bir malı alırken yeterli volüm olmadığı için zorlanabildiğini, Ankara ve İstanbul’da daha fazla volüm olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Gümüş, “Periferde daha az volüm oluyor, fiyat farkları ortaya çıkabiliyor. Burada yine yerlilik oranlarında istenilen başarı sağlanamayabiliyor. Her ne kadar yüzde 15 fark ver desek de sonuçta bütçeye yansıdığı ve o bütçeyi de Maliye Bakanlığı ödemediği için genelde yöneticilerimiz yüzde 15’i uygulamıyorlar. Çünkü daha ucuza almak onlara bütçe açısından daha uygun geliyor. Tüm bunları ortadan kaldırmak, teşvik mekanizmalarını güçlendirmek, yerli firmalarımızın ürünlerin kataloglara koymak açısından bir merkezi yapı kuralım. Hastanelerimizde şu anda 3 bine yakın satın alma elemanı çalışıyor. Onları da başka şekilde değerlendirelim. Doğrudan teminlerle bir sürü bürokratik işlemler yapılıyor. Bir sistem kuralım ve hastanelerimiz direkt o sisteme girsinler, malı oradan çeksinler. Buradaki mallar sürekli e-ihale ile revize olsun, tüm firmalar oraya fiyat tekliflerini versinler, e-ihale yapalım, gereksiz zaman kayıplarını, gereksiz kağıdı kalemi geride bırakarak daha hızlı bir ihale sürecini gerçekleştirelim ve gelecekte de orada bu marketteki ürünleri şu kadarını yerli, şu kadarında hastaneler yerli oranda tutturacaktır diyelim hedef olarak… O zaman otomatikman yerli ürünlerin de hastanelerimize daha yoğun bir şekilde kullanmalarını sağlayalım” dedi.
DMO ile protokol yapılacak
Sağlık Market ile ilgili Devlet Malzeme Ofisi ile bir protokol yapacaklarını belirten Prof. Dr. Gümüş, “Yılbaşı itibari ile yeni yılda ‘Sağlık Market’in ilk uygulamalarını gerçekleştireceğiz. Bu tamamen bir ihale ile olacak. Bir firmanın malı direkt girecek diye değil, örneğin diz protezi alacaksak bunun ihalesinde; Ne kadar alacağız? 50 bin. Kaç tane firma var? 25. Yabancı firmalar, ithal ürünler de orada olabilir. Burada bir değerlendirmeyi, bir ihaleyi yaptıktan sonra uygun ücreti veren firmaların o skaladaki firmaların hepsini kataloga koyalım. Tabi ki bu pazarın yüzde 70-80’ini buraya koyalım ve bu şekilde gidelim. Yine hastanelerimizde mutlaka bir ihale kısmı olur. Bu şekilde e-ihale ile herkes malını kataloga soksun. İnternet ortamında bu malları hastaneler alsın. Bunların hastanelere götürülmesinde yine PTT ile işbirliği yapacağız. Kargo ile bu ürünler hastanelere teslim edilsin ve malı gereksiz yere, çok düşük volümü, satınalması olan hastaneler de güçlü bir şekilde alsın. Bunu kurgulayacağız. Sizden gelen fikirler ve öneriler mutlaka değerlendirilir. Ana yapımız hem kamu hem üniversite hastaneleri, buradan faydalansınlar. Tabi ki tüm mallar buradan olmaz ama gelecekte hastanede ne kullanılıyor ise her türlü malın buradan sağlanacağı bir platformu oluşturabiliriz. Şeffaf, yarışabilir ve kaliteli ürünlerin buraya girmesi lazım. Onu da İlaç Tıbbi Cihaz Kurumumuz üniversitelerle işbirliği ile kalite değerlendirmelerini yapacak ve kaliteli laboratuvarlarında bu ürünleri test edecek ve sisteme alacağız” diye konuştu.
Ödeme süresi: 90 gün
Bu sistemin dünyada kullanıldığının altını çizen Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş şunları söyledi: “Amacımız daha uygun almaya çalışalım, ödeme sürelerini belirleyelim, -90 gün diyelim ödeme sürelerine- ona göre bütçelerimizi organize edeceğiz. Daha uygun zamanda ödeme, daha uygun alım, daha yerli ürün politikaları burada rahatlıkla kurgulanabilir. Hastanelerle de böyle gereksiz ihale süreçleri, KİK’e gitme, KİK’ten dönme, bunları da ortadan kaldıralım. Sağlık Bakanlığının şu anda MKYS’deki fiyatları belli. Büyük volümleri sağladığımız zaman bu fiyatları daha uygun hale getirebiliriz. Üniversite hastanelerimiz yine önemli bir sorun. Şu anda Türkiye’de afiliye olmayan Sağlık Bakanlığı’na biliyorsunuz bir kısmı afiliye… Onların ödemelerini bir şekilde sağlıyoruz. Afiliye olmayan 44 üniversite var. Bunların bugün itibari ile 6 Milyara yakın borcu var. Artık üniversite hastanelerine çözüm getirmemiz gerekiyor. Tabi ki bizim direkt görevimiz değil ama biz de o işin içindeyiz. En son Ekonomi Koordinasyon Kurulunda yeniden gündeme geldi. Üniversite hastanelerimizin sorununun çözümüne yönelik 2016 yılında 23 tedbir alınmıştı. Onların uygulanmasını sağlamak gerek. Bu tedbirlerin bir tanesi Üniversite Hastaneleri Kurumu kurmaktı. Ancak biz Kamu Hastaneleri Kurumu’nu kaldırdık, Genel Müdürlük yaptık. Üniversite Hastaneleri Kurumu kurmayı da tartışır hale getirdik. Burada YÖK’ten itirazlar oldu. Kurum fayda sağlar mı, sağlamaz mı, değerlendiriliyor. Ama üniversite hastanelerinin bizim teklifimiz ne olursa olsun, satın almalarının, Türkiye’de 850 hastaneye mal alırken Sağlık Bakanlığı 44 üniversite hastanesinin mallarını alabilir. Bir değerlendirme, yönlendirme kurulu kurarak, diğer bakanlıklardan, maliyeden, kalkınmadan, hazineden bir üst kurul kurarak bunların tüm mallarının Sağlık Bakanlığı tarafından alınmasını ve borçlarının da yapılandırılmasının değerlendirilmesini de teklif ettik. Bu konu zannediyorum yeni yıla girmeden çözülecek inşallah.”
Gider bazlı global bütçe
Geçiş sürecinde üniversite hastanelerinin borçlarının yeniden değerlendirilerek masaya yatırılacağını kaydeden Prof. Dr. Gümüş, “Biz bir malı alırken 50 tane alacağımıza 70 tane alırız. Üniversite hastanelerinin SGK’dan alacakları bütçelerinin mal karşılığını da biz alacağız. SGK’dan diyelim yılda 4 milyarlık bir mal alım bütçesi varsa o bütçeyi de SGK bize ödeyecek. Üniversitelerin global bütçeye geçişi zaten sağlandı. Gider bazlı global bütçe çalışması yapılıyor. O bütçe içindeki mal alımına gelen bedel örneğin 3 milyarsa onu Bakanlık olarak aylara sari alacağız. Mallarını da biz kurgulayacağımız bu sağlık market ya da il bazında kurgulayacağımız satın alma merkezlerinden de mallarını alarak hastanelerine göndereceğiz” şeklinde konuştu.
Tıbbi sarf malzemelerinin Türkiye’de üretilmesi
Sağlık hizmetinde kullanılan tıbbi sarf malzemelerinin Türkiye’de üretilmesini teşvik edecek çalışmaları Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun tamamladığını kaydeden Müsteşar Prof. Dr. Gümüş, “Önümüzdeki ana konuların başında tıbbi sarfların üretimi konusu geliyor. Bu ürünlerin de Türkiye’de kapasitesinin artırılmasını sağlayalım. Bir firmamız var yüzde 20 üretiyor, satıyor. Pazarın yüzde 20’si onda, yüzde 80’i ithal. Pazarın yüzde 50’sine çıkılabilir, imkânları var, kapasitesi var. Bunları da değerlendirelim. İthal ürünler ile know-how eksikliği ya da kalite eksikliği varsa işbirliği yaptıralım, Türkiye’deki bu kapasiteyi artıralım. Buna da çalışacağız. Özellikle cazibe merkezlerinde başta olmak üzere ve diğer illerimizde kullanmış olduğumuz bu tıbbi sarfların Türkiye’de üretilme yüzdelerini ya da Pazar yüzdelerini artıralım. Alıcı biziz. En büyük alıcı SGK ve Sağlık Bakanlığı… Bizde olmayanları o alıyor ama büyük bir kısmını biz alıyoruz. Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğümüz olarak bunları bu şekilde değerlendireceğiz. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı ve üniversiteler yıllık 6 milyara yakın tıbbi sarf malzemesi alıyor. Eğer buna biz tıbbi cihazları ve aşıları katarsak 10 milyarın üzerinde bir malı her yıl bakanlık olarak alıyoruz. Bunu oturup kurgulayalım. Buradaki potansiyelleri değerlendirelim. Tesisleri, fabrikalarımızı ve özel sektörün, yatırımcıların kapasitelerini değerlendirelim, onların da önlerindeki bu imkânları daha fazla açalım. Örneğin ilaçta ithalden imale geçiş politikasını çalıştık. Yabancı firmalara, burada yerli firmaların biyobenzeri var. Bu yüzde 30’larda… Yerli firmaya bunu yüzde 50’ye, 60’a çıkarır mısın, dedik. Yaparım, dedi. O zaman ithal ürüne sen yerli olacaksın yoksa seni geri alımdan çıkaracağız, dedik. Bu şekilde yerli sanayinin önünü son 2 yıldaki politikalarla biraz daha açtığımıza inanıyorum. En azından yabancı firmalar yerli firmalarımızın tesislerini kullanarak, işbirliği yaparak ürünleri onların tesislerinde üretmelerini ve kapasitelerini artırmalarını sağlamış oluyoruz. Sağlık Bakanlığımızın görevi değil ama alıcı biz olduğumuz için genelde ekonomi tarafı da bu işleri bize doğru yönlendiriyor. Amacımız güçlü yerli sanayinin oluşması… İthal ürünlere Bakanlık olarak karşı değiliz ama yerli sanayi bir emek vermiş, kapasite geliştirmiş ve iyi ürün çıkarıyor ise onu da diğer firmaların içinde özellikle Çin’den gelen ürünlerle yedirmememiz lazım. Onları da korumamız gerekiyor. Dünyada çok yoğun ticari bir mücadele var. Ama ülkelerdeki bu kapasitelerin de hiçbir şekilde ziyan olmaması lazım. Bize düşen görev bu işi koordine etmektir. Bakanlık olarak da bu koordinasyonu yapıyoruz. Diğer Bakanlıklar ile birlikte sektörün sorunlarını da orada dinliyoruz.
“Türkiye sağlıkta giderek büyüyen bir ülke”
Türkiye’nin, her geçen yıl bütçesini artıran, hizmet kapasitesini genişleten yeni hastaneleri ve insan kaynakları ile bu hizmetleri götüren bir ülke olduğunu söyleyen Prof. Dr. Eyüp Gümüş, “Hem kendi vatandaşlarına hizmet eden hem de diğer ülkelerde hizmet ve işbirliğini sürdüren bir ülkeyiz. Örneğin Sudan’da, Somali’de, Pakistan’da, Gazze’de Orta Asya’da, Lübnan ve diğer ülkelerde çok sayıda merkez ile işbirliğimiz var. Ayrıca hem vatandaşlarımıza hem de 3 milyon 200 bine ulaşan Suriyeli misafirlerimize de bu hizmeti bu kadrolarla, sağlık insan gücümüz ve imkânlarımız ile sürdürüyoruz. Oradaki sonuçlarımız herhangi bir enfeksiyonal hata herhangi bir şekilde insanlarımızı etkileyecek bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Türkiye’de insan gücü 2005’yıllarında 200 binlerdeyken bugün sağlık bakanlığının 620 bin çalışanı var. Üniversitelerimizi kattığımızda 1 milyona yakın sağlık insan gücü bu tesislerde çalışıyor ve her geçen gün bu insan gücümüzün daha kaliteli hale gelmesi ile Sağlık Bilimleri Üniversitemiz ile birlikte bize önemli görevler düşüyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi dünyanın en büyük kapasiteye sahip üniversitelerinden biri. Sağlık Bilimleri Üniversitemiz Sağlık Bakanlığı’nın uzun yıllar eğitim faaliyeti sağlamış, akademik ilerleme göstermiş yaklaşık 2500’e yakın akademik kadromuzun üniversite adı altında hizmet görmesini sağlıyor. Bakanlık olarak son 3 yıl içinde yaptığımız projelerin en önemlilerinden biri de Sağlık Bilimleri Üniversitesidir. Üniversitemiz ile işbirliği içinde ülkenin her köşesinde bugün 60 olan ve ileride 70 olacak eğitim hastanelerimizi afiliyi ettik. Amacımız, Sağlık Bakanlığı yönetim işlerini yapsın, üniversite de eğitim işlerini yapsın, onları koordine etsin. Bugün 8000’e yakın asistan hekimimiz eğitim hastanelerinde görev yapıyor. Bu asistanlarımızın daha nitelikli, kaliteli bir uzman olmalarını sağlayalım. Genç ve yeni hekim adaylarını da burada yetiştirelim. 40 bine yakın hasta yatağı ile Sağlık Bilimleri Üniversitemiz dünyanın en büyük kapasiteye sahip üniversitelerinden biridir. Sağlık Bakanlığı’nın yine eğitim alanındaki koordinasyonunu yapıyor” dedi.
Türkiye Sağlık Endüstrisi Başkanlığı
Türkiye Sağlık Endüstrisi Başkanlığı’nın bir sağlık TÜBİTAK’ı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gümüş, “Bu tarafta sağlık Ar-Ge’sini yapma faaliyetlerini üstlendi, yine bakanlığımıza sağlık alanında, kanser enstitüsü, biyoteknoloji enstitüsü, anne, çocuk, ergen sağlığı enstitüsü, kronik hastalıklar enstitüsü, geleneksel tamamlayıcı tıp enstitüsü ve kalite akreditasyon enstitüsü ile birlikte bu bölümde de Sağlık Bakanlığı’na önemli çıktılar sağlayacak faaliyetleri gerçekleştiriyor. Sağlık Bakanlığı tepede, buradan aldığı feedbackler ile ülkenin sağlık politikalarını ve vizyonunu şekillendirmiş oluyor” diye konuştu.
“3 Şehir Hastanesi 2018’de hizmete girecek”
Türkiye’deki sağlık yatırımlarını da her geçen gün tamamladıklarını anlatan Prof. Dr. Gümüş şöyle konuştu: “4 yıl önce aktive ettiğimiz Şehir Hastaneleri Projelerimizi tamamlıyoruz. 2018 yılında başta Bilkent Şehir Hastanemiz olmak üzere Kayseri Şehir Hastanemiz, Elazığ Şehir Hastanemiz gibi diğer şehir hastanelerimizi de açacağız. En son Adana Şehir Hastanemiz hizmete girdi. Resmi açılışını yapacağız. Bu şekilde çok büyük merkezlerimizi de kurguluyoruz. Hastanelerimizi yeniden yapıyoruz. Türkiye önümüzdeki 3 yıl içinde tamamen hastane işini bitirmiş, eski hastaneleri yenilemiş bir ülke olacak. Bundan sonraki süreçte de bu hastanelerimizi iyi çalıştıralım. Hem milletimize hem de bu hastanelerin bazılarında sağlık turizmini geliştirmekle ilgili çalışıyoruz. Sağlık turizmi önümüzdeki vizyonda önemli bir yer elde eden bir projedir. Sağlık Turizmi sadece Sağlık Bakanlığı değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığını, ülkenin birçok bakanlıklarını ilgilendiren bir projedir. Sağlık Turizmi Koordinasyon Kurulu iki yıl önce kuruldu. Bu kurulda bunları çalışıyoruz. Sağlık Turizmi yönetmeliğimizi çıkardık. 2018’de sağlık turizmi yapacak olan hastaneleri belirliyoruz. Kimler, hangi klinikler yapacak bunları ilan edeceğiz. Bundan sonra daha ince işlere gitmemiz gerekiyor. Bu fiziki yapılardan, kadrolarımızın büyümesinden artık vatandaşlarımızın hastane ve sağlık hizmetlerinden doygun bir şekilde faydalanmasını sağladıktan sonraki hedefimiz sağlık turizmine altyapı olacak vizyoner mükemmeliyet merkezlerimizi ortaya çıkarmamız lazım. Özel sektör, üniversite ve kamu hastanelerimiz hep birlikte içinde dünya çapında iş yapan, uluslararası iyi sonuçları olan, yetenekli meslektaşlarımızın, sağlık ekiplerimizin olduğu hastaneleri de ön plana çıkarmak istiyoruz. Birçok ülkenin Türkiye’den beklentileri var. Türkiye’de ciddi tesisler ve insan gücü var. Türkiye sağlık turizmini ile bize komşu olan yaklaşık iki saatlik uçuş mesafesinde 500 milyonun üzerinde insan topluluğuna hizmet edebilir. Altyapılarını oluşturuyoruz. Fiyat politikaları, akreditasyon ve bu merkezlerin sertifikalarının verilmesini 2018 yılında tamamlayacağız. Bizden hizmet bekleyen 32 ülke ile de temasa geçeceğiz. Bu ülkelerin bir grubunun organ nakli talebi, bir grubunun genel cerrahi, bir grubunun plastik cerrahi, estetik cerrahi talebi var. Bunları iyi bir şekilde organize edersek üniversitelerimiz, özel sektörümüz ve kamu hastaneleri birlikte ve birbirlerini herhangi bir şekilde bertaraf etmeden adaletli bir şekilde sağlık turizmini bu ülkeye kazandırmamız lazım. Sağlık turizmi beklentilerimizi oluşturmamız ve gerçekleştirmemiz gerekiyor. Kolay bir alan değil, bu alanı doğru bir şekilde kurgulamamız gerekiyor. Aksi taktirde sonuçların iyi olmaması tehlikesi var. İyi bir şekilde kurgulayıp peyderpey geliştirerek, üzerine koyarak devam edeceğiz. Bu bakımdan şehir hastaneleri, açılan hastaneler kamu olarak sağlık turizminde önemli bir vizyon. Bunları da değerlendireceğiz. Tüm bu çalışmalarımızda bu kongrenin de ana konusu olan tıbbi tedarik konusunda ortaya çıkan sorunlar ve bunların çözümleri bizim de önümüzde duran genel konular. Hep birlikte bu meseleleri Bakanlığımızda değerlendiriyoruz.”
Sağlık Endüstrisi Yönlendirme Kurulu
Sağlık Endüstrisi Yönlendirme Kurulu’nun çalışmaları ile ilgili de bilgi veren Prof. Dr. Eyüp Gümüş şunları söyledi: “Bu kurul birçok bakanlıktan oluşan bir kurul. Türkiye’de sağlık endüstrisinin gelişmesi çok önemli. Şu anda sağlığın her alanında hastanesiyle, insan gücü ile Türkiye belirli bir kaliteye ulaşmıştır. Aynı şekilde sağlık endüstrisinin de Türkiye’de kaliteli bir şekilde bizim yanımızda yer alması gerekiyor. Mutlaka ithal ürünler ve yerli ürünlerin Türkiye’de doğru ve etkin bir şekilde kullanılmasını da Sağlık Bakanlığı organize edecektir. Sağlık Endüstrisi Yönlendirme Kurulu iki buçuk yıldır çalışıyor. Amacı Türkiye’deki yerel potansiyelin, lokalizasyonun artırılması, ithal ürünlerin imal ürünlere geçişini teşvik etmek gibi birçok ana gündemi var. Yaklaşık 50’nin üzerinde toplantı gerçekleştirdik. İlk almış olduğumuz konu Türkiye’de plazma fraksinasyonu ürünlerinin üretilmesiydi. Türkiye yaklaşık 1 Milyarın üzerinde plazma ürünü ithal ediyordu. Bu arada Türkiye’de Kızılay topladığı kanları herhangi bir tesis olmadığı için plazma kısımlarında atıyordu. Bu şekilde bir değerlendirme ile Sosyal Güvenlik Kurumumuzla birlikte alım garantisi verilerek Türkiye’de Kızılay ile bir yerli ve yabancı şirket ortaklığının işbirliği ile plazma ürünlerinin üretilmesine yönelik çalışmaları tamamladık. SGK da bunun ihalesini tamamladı. Sözleşme yapıldı ve 6 aylık kesin sözleşme yapılacak süreç tamamlanıyor. İnşallah 3-4 yıl sonra bu fabrika tamamen Kızılay’ın vatandaşlarımızdan topladığı kan ürünlerini, plazma ürünleri üretecek ve Türkiye’de yerli plazma fraksinasyon ürünleri Sağlık Bakanlığımızın alım yöntemi ile yine SGK işbirliği ile taahhüdümüzle birlikte sistemde kullanılacak.”
Yerli üretim
Şehir Hastanelerine alacakları ciddi volümlü tıbbi cihazlar olduğunu belirten Prof. Dr. Gümüş, “Bunlara da baktık ve 5 tanesi ile ilgili MR, bilgisayarlı tomografi, ultrasonografi, dijital röntgen ve monitörler geliyordu. Burada 20’nin üzerinde firma dinlendi, değerlendirildi. Her bir firmamızın farklı yetenekleri ve kapasiteleri var. Onları da diğer bakanlıklarımızın temsilcileri ile değerlendirdik ve sonuçlandırdık. 7 yıl ve 3 yıl opsiyon olmak üzere 10 yıllık süreci alım garantisi ile bu cihazların Türkiye’de üretilmesi ile ilgili ihale Sağlık Bakanlığı Yatırımlar Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılacak. Bundan sonraki 1-1,5 ay içinde bu süreci tamamlayacak ve kimlerin yapacağının adını koyacağız. Konsorsiyumlar belli oldu. Hangisinin alacağı belli olacak bir yarışmadan sonra burada daha fazla yerlilik oranı sağlayan, bu komponentler içinde daha fazla yıllara sarilik oranı veren, ihracat potansiyeli daha yüksek olan, fiyatı uygun olan firma ile onlara sunmuş olduğumuz alım garantisi volümlerini sağlayarak her bir cihazı 7 yılda ne kadar alacağımız belli, o garantileri veriyoruz ki her sene zaten bunları alıyoruz. Bunların yerli potansiyel ve işbirliği ile üretilmesini sağlayacağız. Bu bir ışıktır. Bu kabiliyet geliştikçe aynı ilaçta olduğu gibi tıbbi cihazda da büyük firmalarımız ortaya çıkar ve burada know-how transferinin olduğunu da vurguluyoruz. Firmalar bu şekilde ikili konsorsiyumlar geldiler ve ihale süreçlerini başlatıyoruz” dedi.
Akıl birliği
Açılışta konuşan Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sadrettin Pençe, sürdürülebilir sağlık yönetimi için sınırlı kaynakların verimli kullanılması ve iyi yönetilmesi gerektiğine dikkat çekerek “Sağlık Bakanlığı’nın, SGK’nın, Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği’nin, özel sektörün, üniversitelerin, kamu temsilcilerinin yer aldığı bu kongrede tıbbi tedarik zincirinde zaman, mekân ve mali kaynakların doğru ve verimli kullanılması konularını konuşacağız. Tıbbi tedarik zincirinde yeni teknolojileri takip etmek ve başarılı uygulama örneklerini paylaşmak amacı ile düzenlenen kongrenin sektörün tüm bileşenleri için faydalı olmasını dilerim” dedi. Sağlık kurumları ve üniversite hastanelerinde kaynak yönetimi anlamında tıbbi tedarikin önemine dikkat çeken Üniversite Hastaneler Birliği Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Haluk Özsarı, ise Kamu ile üniversite hastanelerinin sorunlarını birlikte çözmek ve ortak akıl birliği oluşturma gayretinde olduğuna değinerek kongrenin bu çabaların sonuca ulaştığı başka bir aşama olduğunu ifade etti. Kongrenin ana unsurlarından olan ilaç ve tıbbi cihaz sektörünün üretimden hastaya ulaşana, hatta hastanın kullanımı sürecine, implant dönemine kadar geçen sürede tedarik zincirinde yer aldığına vurgu yapan Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenler Sendikası (SEİS) Başkanı Metin Demir, kongrenin kaliteli, kolay erişilebilir tıbbi cihaz teminine katkıda bulunacağını ifade etti. Sürdürülebilirlik ve erişilebilirlik açısından finans konusunda sıkıntı gördüklerini belirten Demir, kongrenin gündeminde yer alan ‘yerelleşme’ ve ‘tedarik zincirinde sağlık marketleri vizyonu’ olan iki unsurun izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik açısından yeni bir açılım getirmesini beklediklerini ifade etti. Demir, kamudan ve üniversite hastanelerinden alacaklarının da artık zamanında ödenmesi gerektiğini kaydetti.