İktisatçıların sık kullandığı J eğrisi grafiği vardır. Dövizdeki artışın ilk başta dış ticaret açığını artırdığı ve sonradan düşürdüğü tezine dayanır. Bu süreçte yapılan müdahale ise sonucu değiştirmeyeceği gibi hem yüksek kuru tetikler hem de maliyetleri artırır. Sektörümüzde bu teoriye benzer bir durum yaşanmakta, sağlık hizmet erişimini kolaylaştırdıkça sağlık hizmet kalitesi yukarı çıkıyor fakat sonra hızlı bir şekilde inmeye başlıyor.
Sektör umutsuz
2002 yılından itibaren sağlıkta dönüşüm programıyla hayatımıza birçok değişiklik gündeme girdi. Odak nokta, vatandaşa daha iyi kaliteli bir sağlık hizmeti sunmak üzerineydi.
Gerçekten bu ulvi düşünce neticesinde OECD ülkeleri sıralamasında harcana para ve memnuniyet endeksi ilk sıralarında kendimize yer bulduk. Peki ne oldu da sektör bugün hiç olmadığı kadar umutsuz bir hale geldi. Sağlık hizmetlerinde önleyici hizmetler yerine tedavi edici hizmetlere yatırım yapıldı. Yardımcı sağlık personeli yetki alanları atamaları bir türlü belirlenemedi böylece doktorlarımız üzerindeki yükü genele yayamadık.
Tedarik konusu
Medikal tedarik firmalarının sürece adaptasyonu düşünülmeden mevzuat değişikleri yapıldı. Uyum süreçleri firmaların sermaye oluşumunu eritti ve bankaların finanse ettiği sektör haline gelindi. Toplu alımların kamu yararına olacağı düşünülerek büyük ihaleler gerçekleştirildi fakat yabancı firmalar piyasa rekabetine uymayan fiyatlar ile yerli tedarikçiyi bitirme noktasına getirdi. Evet bir çok şey sayabiliriz. Aslında, kanun koyuculardaki amacın gerçekten ülke menfaati olduğuna inanıyorum. Sağlık hizmetlerindeki gelişmeyi sadece tek bir endeks olan vatandaşın sağlık hizmetlerindeki erişim memnuniyeti olarak belirlemenin doğru olmadığını düşünüyorum.
“Stres yüklüyüz”
Şu bilinmelidir ki sağlık sektörünün hemen hemen her paydaşı yaşanan olumsuzluklardan dolayı stres yüklü. Son yıllardaki tıp fakültelerinin uzmanlık dallarındaki tercihlerden ve tıbbi malzeme tedarikindeki, finans problemleri sonucu işsiz kalacak birçok meslektaşımızın durumuna bakılarak görülebilir bu stres. Ayrıca 2000 yıllarındaki sağlıktan beklentiler ile 2020 yılındaki ile aynı olmayacağının herkes farkındadır mutlaka. Bizler hükümetimize yöneticilerimize inanıyor, kazanımlarımızın devamını arzu ediyoruz. Esas olarak hepimiz ülkemizi seviyoruz ve kalkınmasını istiyoruz. Bu kalkınmanın sadece yatak sayıları ile değil yerli tıbbı cihaza verilen değer ve mesleğinden haz duyan sağlık personeli ile beraber gerçekleşmesi gerektiğini arzu ediyoruz.
Yönetim ve anlayış değişikliği
Problemler ne kadar girift görünse de işlerin düzelebilmesi için yönetim ve anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Öncelikle ortada problem olduğuna ve işlerin kötüye giderebileceğine inanmak gerek. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nda hükümetimizin ilk yıllarında ortaya koyduğu kararlılık devam etmeli. Birinci, ikinci, üçüncü faz denilsin fark etmez ama değişen dünyada dönüşüm devam etmeli. Sağlık hizmeti ve hizmet sunucusuna ulaşım kıymetli kılınmalı. Bir bariyerden bahsetmiyorum ama sağlık kuruluşları arası basamak geçişi mutlaka sağlanmalı. Fiiliyatta müsaade edilen fark ücretleri resmiyette de müsaade edilmeli, edilmeli ki nitelikli tedavi için özel sektör yatırım yapsın.
Yerli tıbbi cihaz desteği
Bu güne kadar yerli tıbbi cihaz üreticilerine destekler verildi kimisi işe yaradı kimisi hiç işe yaramadı. Bu destekler kullanıcıya verilmeli. Yerli ürün kullanan hekim, sağlık kuruluşu teşvik edilmeli. Yardımcı sağlık personeli mutlaka sistemin bir parçası haline getirilmeli. Geçen yazımda sağlıktaki insan kıymetlerinden detaylı bahsettim. Özellikle sehven bahsetmeyi unuttuğum optisyenlik mezunlarının göz doktorlarına yardımcı teknik personel olarak atamaları ve çalışmaları konusuna hem sektörden hem üniversitelerimizden ciddi bir talep var. Böyle değerli talepleri değerlendirelim der, saygılarımı sunarım.