Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından düzenlenen “42. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi”, Covid-19 pandemisi nedeniyle 19-23 Mayıs tarihleri arasında sanal olarak gerçekleştirildi. Kongre çerçevesinde bir de online basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya: Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Füsun Saygılı, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşegül Atmaca, Genel Sekreter Prof. Dr. Reyhan Ersoy, Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Alper Sönmez ve Prof. Dr. Mine Adaş ile Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Ş. Erol Bolu katıldı. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Füsun Saygılı konuşmasında obezite ve COVID -19 hakkında bilgiler verdi.
Obezitenin, günümüzde önlenebilir ölümlerin, sigaradan sonra gelen ikinci en önemli sebebi olduğunu belirten Prof. Dr. Saygılı, “Obezite, diyabet, kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, hiperlipidemi, serebrovasküler hastalık, çeşitli kanserler, obstrüktif uyku-apne sendromu, karaciğer yağlanması, reflü, safra yolları hastalığı, polikistik over sendromu, infertilite, osteoartroz ve depresyon gibi birçok sağlık sorununa neden olur. 2020 verilerine göre dünyadaki erişkin nüfusun %40’ının kilosu normalin üzerindedir. Çocukluk çağında da fazla kiloluluk oranı oldukça yüksek olup %20’dir. Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi bir epidemi olarak tanımlamıştır. Ülkemizde de obezite sıklığı hem yetişkin hem de çocuk ve adolesanlarda giderek artmaktadır. Erişkin nüfusumuzun %32’si obezitesi olan bireylerden oluşur ki bu, Avrupa’daki en yüksek orandır. Dünyayı yaklaşık 18 aydır etkileyen, Covid-19 pandemisi sürecinde yapılan çalışmalar Covid-19 nedeniyle hastaneye yatanların yaklaşık yarısının obezitesinin olduğunu, başka bir deyişle hastalığın, obezitesi olanlarda, yatış gerektirecek denli ciddi seyrettiğini göstermektedir. Genel olarak bakıldığında Covid-19 yaşlılarda daha ağır seyretmektedir. Genç olmanın avantajı, obez bireylerde yaşanmamakta; obezitesi olan gençlerde Covid-19 görülme sıklığı artmaktadır. Obeziteye bağlı komplikasyonlar hastalığın seyrini daha da ağırlaştırmaktadır. Kronik hastalıkları olan kişiler pandemi nedeniyle ihtiyaç duydukları uygun bakımı almakta sorun yaşamaktadır. Obezitesi olan kişilerin pandemi sürecinde karşılaştıkları zorluklar arasında; karantina önlemlerinin fiziksel hareketliliği azaltması, taze ürünler yerine işlenmiş gıdaların daha fazla kullanılması, takiplerinin düzenli gerçekleştirilememesi sayılabilir” dedi.
Diyabet ve COVID-19
Diyabet ve COVID-19 arasındaki ilişkiden bahseden Prof. Dr. Mine Adaş ise şu bilgileri verdi: “COVID-19 diyabetiklerde daha ağır seyretmekte, glisemik kontrolü bozmakta; diyabet ise COVID-19 kliniğini ağırlaştırmaktadır. Diyabet genellikle obezite, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları ile birliktedir. Diyabetik böbrek hastalığı diyabetin önemli komplikasyonlarından biridir. Ayrıca kötü glisemik kontrol bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkilidir. Tüm bunlar COVID-19 kliniğinin diyabetiklerde kötü seyretmesinde etkilidir. Bunun yanı sıra COVID-19 pandemisi süresinde evde kapalı kalma, hareket kısıtlılığı, beslenme düzeninin bozulması, strese bağlı hormonların kan şekeri üzerine olumsuz etkileri, COVID-19 tedavisinde kullanılan steroidlerin kan şekerini yükseltmesi ise COVID-19’un diyabet üstüne olan olumsuz etkileridir. Pandemi sürecinde raporlu hastaların ilaçlarına ulaşımında bir sorun yaşamadıklarını gözledik. Ancak hastalarda infeksiyon bulaş endişesi ile hastaneye başvuruda çekincelerinin olması kontrollerinin aksamasına neden olmuştur. Ve son dönemde kan şeker kontrolü oldukça bozulmuş olan hastalarla karşılaşmaktayız. Diyabetiklerin, mümkünse evde kan şeker kontrollerini yapmaları; düzenli ve dengeli beslenip yeterli sıvı almaları önerilir. Egzersizin immunite üstüne olan olumlu etkileri nedeni ile evde uygun egzersiz programları uygulanmalıdır.
COVID-19 ve tiroid hastalıkları
Prof. Dr. Ayşegül Atmaca da konuşmasında COVID-19 ve tiroid hastalıkları ile ilgili bilgiler verdi. Prof. Dr. Atmaca, “Yakın dönemde yapılan çalışmalarda hem tiroid bezi az çalışan hipotiroidi hastalarında, hem de çok çalışan hipertiroidi hastalarında tiroid hastalığı olmayan bireylere göre COVID-19 riskinin artmadığı ve hastalığın daha ağır seyretmediği gösterilmiştir. Aynı şekilde tiroid hastalıklarında kullanılan ilaçlar da bağışıklık sistemini zayıflatmaz. Bu nedenle hipotiroidi ve hipertirodisi olan hastaların kendilerine önerilen ilaçları düzenli alması önemlidir. Hipotiroidi hastalarının COVID-19’a yakalandıklarında aldıkları tiroid hormon ilacını (tiroksin) bırakmamaları ve dozunu değiştirmemeleri önerilir. İlacı bırakmak bağışıklık sistemi üzerinde daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır” diye konuştu.