Türk Nöroloji Derneği Genel Sekreteri ve Acıbadem Eskişehir Hastanesi Nöroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, Alzheimer hastalığında genetiğin yanı sıra diyabetin de etkili olabileceğini ortaya koyan araştırmalar olduğunu belirterek, “Negatif düşüncelerin hastalığın riskini artırdığını ve tekrarlayan negatif düşüncenin tedavisi veya azaltılması ile Alzheimer riskinin de düşürülebileceğini bildiren bir çalışma yayımlandı” dedi. Adapınar, yaptığı açıklamada, halk arasında genellikle yaşlılık hastalığı olarak bilinen Alzheimer, yıllar içinde nüfusun yaşlanmasıyla birlikte görülme sıklığının arttığını söyledi.
“Şu anda, dünya genelinde yaklaşık 40 milyona yakın Alzheimer hastası olduğu bilinirken, 2050 yılında bu sayının 115.4 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir” bilgisini veren Adapınar, en yüksek artışın orta ve düşük gelirli ülkelerde görüldüğünü ifade etti. Adapınar, Türkiye’de ise 600 bin ile 1 milyon arası hasta bulunduğunun öngörüldüğünü dile getirerek, “Türkiye’nin 2050 yılında dünyada 4. en fazla Alzheimer hastasına sahip ülke olacağı düşünülmektedir” diye konuştu. Alzheimer hastalığının, beynin ilerleyici harabiyeti ile giden ve geri dönüşü şimdilik mümkün olmayan ileri yaş hastalığı olduğunu anlatan Adapınar, şunları kaydetti: “Alzheimer, öncelikle bellek olmak üzere, tüm bilişsel fonksiyonları olumsuz etkiler ve bu olumsuz etkileri zamanla artar. İlerleyen yaşla birlikte, Alzheimer hastalığının görülme sıklığı artar ancak Alzheimer hastalığı, normal yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu da değildir. Normal yaşlanma sürecinde beyinde yapısal birtakım değişiklikler olur ama bilişsel/zihinsel yetilerde belirgin bir kayıp söz konusu değildir. Alzheimer hastalığında ise belirgin şekilde yeni bilgileri öğrenme güçlüğü vardır. Ayrıca hastaların hemen hemen hepsi zaman içinde, karar vermede güçlük, kelime bulma güçlüğü, aritmetik işlemlerde güçlük, kişilik ve davranış değişiklikleri, kaybolmalar, eskiden kolaylıkla yapabildiği işlevleri yapma güçlüğü gibi diğer bilişsel aktivite bozukluklarını da beraberinde gösterir.”
Bunun, tüm bu bilişsel fonksiyonları yöneten beyin dokusunun hasarından kaynaklandığını aktaran Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, hastalığın erkeklere göre daha uzun ömürlü oldukları için kadınlarda, depresyon geçirenlerde, kalp hastalığı ve şeker hastalığı bulunanlarda, beyin travmaları geçirenlerde, düşük eğitimli kişilerde daha sık görüldüğüne dikkati çekti. Bazı araştırmalara göre, hastalık gelişiminde diyabetin de etkili olabileceğinin belirtildiğini ifade eden Adapınar, “Negatif düşüncelerin hastalığın riskini artırdığını ve tekrarlayan negatif düşüncenin tedavisi veya azaltılması ile Alzheimer hastalığı riskinin de düşürülebileceğini bildiren bir çalışma yayımlandı” diye konuştu. Adapınar, söz konusu araştırmanın “Journal of Alzheimer Disease” isimli dergide yayımlandığını söyledi.
Tüm olguların dörtte birinde genetik bir neden olduğunun altını çizen Prof. Dr. Adapınar, şöyle devam etti: “Günümüzde Alzheimer hastalığına ait nedenler, hastalık öncesi dönemde bazı yöntemlerle saptanabilmektedir. Gelecekte tedavinin önemli bir parçası olacağından kuşku duyulmayan bu yöntemler biyobelirteçler olarak adlandırılıyor. Burada ölçülen biyobelirteçler hastalık esnasında hücre içi ve dışında biriken ve hastalığa neden olduğu bulunan Abeta 42 ve tau proteinleri olup, beyin omurilik sıvısından elde ediliyor.”
7 EVREDEN OLUŞUYOR
Hastalığın aşamasına göre 7 evreden oluştuğunu aktaran Prof. Dr. Adapınar, hafif bozukluk evresinde, hastanın kendi ve yakını tarafından fark edilen unutkanlık yakınmasının bulunması, bellek ya da bellek dışı entelektüel alanlardan birinde kayıp olmasının görüldüğünü, ancak günlük hayatına sorunsuz devam edebildiğini söyledi. Adapınar, “Bu kişilerin daha sonraki yıllarda belirgin demans geliştirme riski yüzde 15’tir.” değerlendirmesinde bulundu. Adapınar, erken ve orta dönemde hafif unutkanlık, kelimeleri hatırlayamama ve yeni şeyler öğrenememe, yorgunluk, sosyal hayattan çekilme, depresyon gibi belirtiler görüldüğünü anlattı. Adapınar, hastanın ciddi orta dönemde hastanın günlük yaşam aktivitelerinin gözle görülür şekilde bozulduğunu, yemek yapamadığını, çatal kaşık kullanamadığını, elbiselerini çıkarıp giyemediğini, tuvalet ve kişisel temizliğini yapamadığını, evin içindeki odaların yolunu bulamadığını, huzursuzluk ve öfke, kaybolma, motor yetilerde bozulma, sosyal ilişkilerin bozulma ile karşılaşıldığını belirtti. Adapınar, ileri ve ciddi ileri dönemde ise hastanın yaşamı için tam bağımlı hale geldiğini belirterek, “Her hastanın bir hasta bakım vereni vardır. Fiziksel problemler sıklıkla yaşanır. Mesane ve bağırsak kontrolünde, konuşma ya da basit emirlere uymada bozulma, hayal görme, duygusal bozukluk, farkındalık halinin kaybı ve sürekli dolanıp durmalara rastlanılabilir. Bu evrenin devam ettiği çok ciddi evrede hasta yatağa bağımlıdır” ifadesine yer verdi.