BİO. AHMET GÜRLÜK
ahmetgurluk@gmail.com
Sağlık hizmetleri ürün satış pazarlama koordinatör, danışman
İmplant ve cihazlar da üretim konusunda emekliyoruz yıllardır. Ama devlet ve hizmet alıcılar bir türlü sistemin ayağa kalkmasına müsaade etmemektedirler.
Sağlık Politikaları önemli, hepimiz için. Politikalar, ilgili alan da faaliyet gösteren birçok disiplinin, uzmanlıklarını, ortaya çözüm odaklı koyması ile ortaya çıkan bir vücut. Pekala işleyiş mekanizmalarındaki aksaklıklar nasıl çözüme gider? “Kervan yolda düzülür” mü?
Masa başında işleyiş düzenlendiğinde reel yapı ile olan kan uyuşmazlıkları kaçınılmaz. Kastım şu, dertli olanlarla samimi ilişkiler geliştirmek gerek. Çözüm için eğer bir dış sesin, sufleler vermesi işi kolaylaştırır. Ahenkli kelimeler sunuyorsa güzel, ya menfaat yönlendirmeleri gibi her kafadan ses çıkıyorsa durum vahim, kaos. Benim düşüncen o ki, bürokrasi mekanizması, “biz bu işi biliyoruz” modunda. Dinliyor ama şeytanın avukatları devreye girerek, içini yiyen kurtlar oluşuveriyor, bunun boyutları çok değişik.
Medikal malzeme, implant konusunda firmaların sıkıntılarının başlama vakti, faturalandırmanın hastaneye kesilmeye başlamasıdır. Bunu hangi akılla başlattılar hâlâ anlayamamışımdır. Bu alanda hizmet veren firmalar gelir gider dengesizliği yaşadığı döneme bu adımla girdiler. İyi niyetle yapılan ama işlemeyen her şey geri döndürülebilmelidir. Sorunla inatlaşmak bir kaç adım sonra daha büyük, vahim aksaklıklara sebep olduğu herkesin malumudur. Hastaneler için olumlu gözükse de bu yaklaşım bence, onlar içinde ciddi ek personel ve mevzuat doğurmuştur. Devlet muhatabımı bileyim kafasında oldu belki de konsolide etmek istedi evraksal kırtasiye çokluğunu ama sonra da fatura incelemeler, kurullar vs patladı ve sistem hiç işlemedi.
Önceki sistemde hastaların bağlı olduğu kurumlara direkt kesilen faturalar daha efektif sonuçlar vermekte idi. Ama adeta sosyal sigorta kurumlarının uğradığı zararlar medikal firmalara yapılan ödemelerden kaynaklı oluşmuş gibi davranış sergilenmesi, tamamen hedef şaşırtma kaynaklı olduğu kanaatindeyim. Bu yaklaşım hastanelerde yapılan medikal malzeme paralarının hizmet veren şirketlere ödenmemesi ile sonuçlandı. Zaten işletme problemi yaşayan üniversite, devlet ve özel hastaneler lobisi bunu benimserken medikal firmalara vadeler konusunda acımasızca davranmaya başladılar. Bir yıl gibi ödeme vadeleri bu sistemle oluştu. SGK sisteminde medikal firmaların ücretleri 2-3 ay içinde ödendiğini biliyoruz, burada hastaneler bedava kredi kullanılır gibi kendi ödemelerini uzattıkça (hiç ödemediklerini, icraya konu olduklarını da bilirim) mutlu oldular ama bir hizmet sektörünün yok oluşuna sebep oluşturdular. Her platformda bu konuda konuşurum, bu sonun başlangıcıdır.
Halbuki çözülmesi gerekli olan şey hastane yönetimlerinin etkinleştirilmesi, verimlileştirilmesi ve özellikle basitleştirilmesidir. Medikal firma ödemelerinde de aynı eczanelere uygulanan SGK ödemeleri gibi bir sistem oluşturulması gerekli. Faturaların sadece ana firmalardan (distribütör ve üretici) SGK’ya kabulünü sağlayarak, hastanelere hangi vadede ödüyorsa ödesin. Devlet açısından bunun hiç bir zararı yok.
Mevzuatlar aşılır, kurallar değişir, yeter ki gönüller çözüm istesin! Diğer bir anlaşılamayan konu ise, medikal malzemeleri, SGK anlaşmalı özel hastaneler, devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinin satın alma uygulamaları. Malum fiyatlandırma SUT ile belirleniyor, devlet tarafından ve SGK ödemeleri hastanelere bu fiyatlar üzerinden yapıyor. Tüm hastaneler için öncelikli ödeme kriteri SUT. Özel hastaneler, doktor tercihlerini de dikkate alarak ilgili firmayı karşısına alır ve bir protokol yapar ve işleri sorunsuz yürütür (hastaneler açısından). Devlet hastaneleri ne yapar? “ihale”. İhale süreci malum, her taraf açısından zulüm. Neler denendi, neler bu konuda, bölgesel listeler oluşturuldu, trilyonluk listeler yapıldı, demolar, numune ürünlerin doktor jürilerine sunulması, ortaya çıkan teknik şartnameler, itirazlar. Sonra e-ihale oluşturulması, altyapı hazırlığı, sistem kurulumu ve işleyiş… Kimse kimseye böyle bir zulüm yapamaz. Sebep ne biliyor musunuz? Sadece uygulamadan uzak, çözümünü mevzuatlara bağlamış bürokrasi.
Ameliyat olacak hastamız bu arada, hasta özel hastaneye kaçar, bir gün sonra ameliyatını olur ikinci gün evine gider. Bence, devlet ne diyor hastaya, biliyor musunuz? “beni uğraştırma, git özele” . Burada da başka sorunlar var, bu ayrı bir yazı konusu olsun.
Hâlbuki, SUT varsa, ürün SGK ve Sağlık Bakanlığı kriterlerini oluşturup sisteme kabul edildi ise özel hastanenin yaptığı gibi ürün devlet hastanesi tarafından alınmalıdır. Benim düşüncem şu ki, sistem ne kadar karmaşık olursa, kaçak o kadar fazladır. Devlet iyi denetleyecek, vatandaşına da güvenecek. Sahte işlemin de gözünün yaşına bakmayacak… İyi hal yok.
SUT sisteminin de kurallar yumağından çıkarılması gereklidir. Basit bir kural koyalım, medikal ürünlerde standart, normaller implantlar – mesala diz protezi- tek fiyat, özellikli ürünlerde eğitim hastanelerinde, ilgili bölümün onayı ile SGK ödemeyi kabul etmelidir. Bu kullanılan ürünün hastaya uygunsuzluğu ve zarar vermesi de o kliniği sorumlu tutarak çözülür. Klinik bu anlamda her ürüne evet demez, inandığı ürünün de arkasındadır. Güven esas olmalıdır yani. Düşüncem o dur ki, daha gerekli ameliyatlar yapılır ve bütçeye de ek yük getirmez.
İmplant ve cihazlar da üretim konusunda emekliyoruz yıllardır. Ama devlet ve hizmet alıcılar bir türlü sistemin ayağa kalkmasına müsaade etmemektedirler. Teşvik sistemlerindeki ehliyet garabeti, Ar-Ge çalışmalarındaki kullanıcı (doktor)-firma (üretici) ilişkilerinin yeterince legalize edilmemesi, karşılıklı yarara dayalı bir statüye bağlanmaması ve desteklenmemesi, ortaya çıkan ürünün kullanımına imkân verilmemesi ki burada marka bağımlılarının engelleri, en çok kullanıcı olan devletin kotalarla iş yapması –üzücü- bu sektörü yürüyemez, ayağa kalkamaz hale getirmektedir. Avrupa ve Amerika orjinli markaların dayanılmaz baskısı altında yerli yapılanma ezilmektedir. Teknolojik birliktelikler oluşması şart. Pastanın dünya da büyüklüğü göze alındığında ev cihazları, TV ve elektronik devleri bu alanda rekabet eden medikal birliktelikler oluşturabilir. Yerli üretime pozitif ayrımcılık yapıldığı söylense de, işleyiş açısından orta da bir markamız çıkmadı. Marka oluşturmak için, özellikle şehir hastaneleri projesinde bence çok büyük bir tren kaçmıştır ya da kaçmak üzeredir. Cihaz, cerrahi aletler, implantlar, özel ürünler veya sarflar Şehir Hastanelerini donatmalıdır. Dünya markası olmuş ve Türkiye’miz de yapılanmış şirketlerle ortak üretimler bu zamanda yapılmalı idi. Olay sadece hasta yatakları ve mobilya boyutundan çıkarılıp, yüksek teknolojik cihazlara da bir veya iki marka işbirliği ile kendi üretim yapılanmasını Türk ortaklı girilmeliydi. Mesela en azından cerrahi alet anlamında tamamen yerlilik oluşturulabilir ve Dünya pazarlarında var oluna bilinir idi. Türkiye pazarında sektörel bilgi birikimine bakılmadan, potansiyel Pazar analizlerinin üzerinde üretim izinleri verilmemeli, yönlendirme ve planlamada ve hatta teşvikte bu anlamdaki sermaye ve iş gücü israfının önüne geçilebilir idi. Milli savunma nasıl bir beka meselesi ise bu alan yani sağlık alanındaki yerlileşme de o derece bir beka meselesidir. Sağlıkta, tüm branşlarda en az bir marka çıkarmalıyız. Bunu, devlet kendisi yapmalıdır. Bu konuda çok şeyler söyleyebilirim. İşleyişteki aksaklıklar, teorik bilginin pratik deneyimlerden yoksunluğu, projelendirmelerdeki genel doğruların, uygulamada sorunlu yumaklar oluşturması vs. Ayrıca, Aselsan ve TÜBİTAK destekleri çok hatalı kullanıldığı kanaatindeyim.
Üretim ayağında standardizasyon CE. Avrupa Birliği normlarına göre de bu olmalı. Hizmet veren ve kontrolleri yapan akreditasyon firmalarının denetimleri sıkı takip edilmelidir. Sanayii 5.0’ın konuşulduğu dönemde, bu üretim firmalarının hedefi, buradan başlamak olmalıdır. Bu tren kaçarsa bağımlılık artacaktır.
Sağlık sektöründe medikal yapı da, kendi içinde ciddi sorunları taşıyor. Bahsettiğim şeyler finans ve buna bağlı olarak satılan ürünün tahsilat süresi değil. Yönetim kabiliyeti, eğitim, organizasyon, kalite, standardizasyon vs. Bayii konumundaki yerel firmaların çoğu çekirdekten yetişme! Bu özellik, bayii yapısında sıkıntılar oluşturuyor. Medikal yapılanmaların mesleki kriterleri son dönemlerde belli bir statüleşme süreci yaşasa da yeterli ve anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Öncelikle, sorumlu müdür, ameliyathane yardımcı elemanları, ürün sorumlusu olarak görevlendirme bir aylık uzaktan eğitim ve basit bir sınavla olmamalı. Eczaneler gibi sağlık branşlarını kapsayacak en az 4 yıllık lisans veya lisansüstü eğitim şartı ile birlikte sektörde 5 yıllık deneyim de aranmalıdır. Kanaatim odur ki, makina mühendisi imalat da, işletmeci yönetimde, sağlık birimlerinin sorumluluğu da sağlıkçılarda olmalıdır. Zaten ne geldi ise başımıza eğitimini almadığımız birimlerin işlerine sulandığımızdan gelmedi mi? Düzeni normalleştirmek şart; derler ya “atın önünde et, itin önünde ot olmaz” bizim memleketimizde yapılması gereken atın önüne ot, itin önüne eti koymaktır. İşin özü, eğitim önemsenmeli, basitleştirilmemelidir. Şu kadar para yatır, sertifika al olamaz, olmamalıdır. Sistem, sert ve tavizsiz uygulamalar olursa, her önüne gelen eline çanta alıp, “medikalciyim” diyemez. Medikal yapılar (üretici ve distribütörler) SGK ve Sağlık Bakanlığı ile faturalandırmalarını bayiler aracılığı ile yapmamalıdır. Basit bir “taahhütname” imzalatarak her türlü aksaklıkta giyotine zavallı bayileri atmamalıdırlar. Devlet de buna özen göstermelidir.
Son dönemlerde ki (yeni bu kurumlar), birtakım yapılanmalar ve kurumların oluşturulduğunu görüyorum. Ama eylem planlamaları ve konu üzerinde oluşturulan kadro ne derece ehildir? Bu bize cevabı önemli bir soru. CİMER ve görüş kabul eden yapılar yapılan eleştirileri ilgili kuruma (burada ilgili kurum zaten şikayet edilen yapıdır) iletmekten başka bir iş yapmadığı fikri baskın. STK’larda çalışmalar ve derdini anlatmak adına ile ilgili çaba sarf ediliyor ama çözüm ve eylem planı açısından yeterli olmadığı gerçeği ortadadır. Tabii ki, bir eksiği dillendirmek isterim, eleştiri kültürümüz oturmuş değil. Yapılan çalışmaları, sosyal medyada gösterilen bir kaç fotoğraf ve karşılıklı övgüler ile geçen medyatik bir toplantıdan ibaret gibi.
Gündeme geldiğinde biz sağlık sektörü çalışanlarını ümitlendiren Şehir Hastaneleri projelerini hep yerinde gördüm ve desteklenmesi gerekliliğine yürekten inandım, inanmaktayım. Tüm bu sektörde üretim yapan ve uzmanlaşmış firmalar önlerine çok büyük bir pazarın açıldığını gördü. İhale aşamasında yapılanmalarını tamamlamış inşaat firmaları ve partnerleri yerlilik vurgusunu ne kadar uyguladı ve bu büyük pazarda Sağlık Bakanlığı bürokrasisi nasıl bir planlama yaparak hangi yerli ürünler için bu pazarın kapılarını açtı? Mesela, bu hastaneler için birçok MR cihazı alındı sonra Aselsan MR cihazı üretmeye başlasa bu yeterli mi? Demek istediğim o ki, planlama aşamasında her medikal branşta en az bir marka yaratılabilir, yabancı partnerlerle Türkiye üretimi teşvik edilebilir idi. Bunu yapmayan hatalı davranmıştır. Yabancı markaların adeta birinci müşterisi olan Türkiye, yapılan anlaşmalarda ne derece teknolojik transfere ön ayak olunmuştur? Biz helikopter yapan, İHA, SİHA yapan, Uzay araştırmalarında aktif olmaya çalışan, uydu üreten, yazılım üreten ülkeyiz, bunları nasıl yaptıysak Sağlık alanındaki bu gelişmeyi yüksek teknolojik ürünlere neden devşiremedik? Hastane donanımları ve yazılımları konusunda çok ilerde olabilir, yüksek teknolojik ürünlerde ortakla ve yalnız yerli markalar oluşturabilir, bunları da Şehir Hastanelerinde ayrılan bütçe içinde hatta daha ucuza finanse edebilir miydik? Cevap; Evet. Peki neden yapamadık ve hâlâ teşvik verip emekleme seviyesindeyiz? Bilemiyorum, ama üzgünüm. Bu konu çok iyi incelenmesi gerekli bir konudur. Şahsen başımdan geçenleri anlatmak dahi istemem.
Ben burada yapılanları eleştirmek maksatlı bir yazı ele almıyorum, çok dinamik olduğumuz konularda çözümlenmeyen konuların ya doğru anlatılmadığını ya da kolaya kaçıldığını düşünerek derdimi yazıyorum. Genel planlamalarda hiç bir itirazım olamaz. Sektör teşvikleri, Ar-Ge, Şehir Hastaneleri, dünya markalarının Türkiye’de sadece ofis bazlı da olsa olmaları güzel. Ama detaya inildiğinde, işleyişte boğuluyoruz.