Aylin ULTUNTAŞ yazdı…
Kopernik İklim Değişikliği Servisi’nin araştırmacıları 2020 Kasım ayının ölçülen en sıcak kasım ayı olduğunu duyurdu. Böylece Covid-19 aşı haberleriyle rahatlamaya çalışan beynimiz ‘yağmur duasına mı katılsam?’ telaşına düştü…
İnsanoğlu’nun ayarı tutturmada sınıfta kaldığı konusunda hemfikiriz. Aralık 2019’da İtalyan heykel sanatçısı Maurizo Cattelan’ın, Art Basel Miami’de, koli bandıyla duvara yapıştırılmış bir muzdan oluşan sanat eserinin 120 bin dolara alıcı bulmasından sonra, bir arkadaşımın “2020 yılının tuhaf geçeceğini hissetmiştim” yorumu yerindeydi.
18 ve 19. Sanayi ve Endüstri Devrimi’nde yaptığımız tüm icatları baştan tasarlamamız gerekiyor. Hesap basit: Dünyamızı saran ve %99 azot ve oksijenden oluşan atmosferimize yayılan karbondioksit oranı son 250 yıl içinde %40’lık bir artış göstermiş. Gaz ayarımız kaçtı!
‘Atmosferimiz sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine imkân veren bir ısı düzeyi olan 15 C dereceyi yakalar. Atmosfer gazları ayrıca, güneşten gelen zararlı ışınları tutar; Difuzyon güneş ışınlarının atmosferde kırılıp dağılmasını sağlar. Atmosfer olmasa, ay yüzeyindeki gibi gündüz +150, gece -200 derecede uç noktalarda sıcaklıklar oluşur’.
World Economic Forum 2020’yi Büyük Sıfırlama (The Grand Reset) yılı ilan etti. Bildiğimiz tüm ezberleri unutup, yeniden başlayacağız.
Öncü birçok firma çoktan yeni dünya düzeninde yerini almak için çalışıyor. Çoğu Global şirketin 2050 hedefi –SIFIR KARBON- salınımı. Karbondioksit salınıma yol açan emisyonların %56’sı kömür, petrol ve doğal gazdan oluşan fosil yakıt kullanımıyla ortaya çıkıyor. Çözüm – Yenilenebilir enerji ile çalışan uçaklar, arabalar, sürdürülebilirlikle üretilen mobilyalar, beyaz eşyalar, giysiler… Ormansızlaşmanın etkisi %17. Ormanları yok etmek hem ağaçlar içinde birikmiş olan karbondioksitin havaya karışmasına, hem de oksijen kaynaklarımızın yok olmasına sebep oluyor. Çözüm – Doğa dostu, evler, şehirler, yaşam tarzı…
Dünyamızın %70’ü suyla kaplı olmasına rağmen; bu oranın sadece %2,5’i içilebilir su ve biz sadece %1’ine ulaşabilir durumdayız. Yani esasında Dünyamız tuzlu su cenneti, tatlı su fakiri. 1880’den beri, sıcaklığın artmasıyla eriyen buzullar, deniz suyu seviyesinde 24 cm yüksekliğe sebep oldu. Sıcaklığın aynı hızda artması, 2100 yılında deniz ve okyanuslar kıyısında yaşayan 200 milyon kişinin deniz seviyesinin altında yaşaması anlamına geliyor. Buzulların erimesiyle ortaya çıkan metan gazının küresel ısınmaya etkisi de cabası…
Galaksimiz içinde insanoğlunun yaşamasına elverişli bir diğer Dünya henüz keşfedilemedi. Bu yaşamı olanaklı kılan Atmosfere ve Doğa Ana’ya saygılı olmak zorundayız. Bizler çözümün bir parçası olmaya aday Şirket, Kurum ve Kuruluşların icat, inovasyon ve yeniliklerini görmek; bilim insanlarımızın fikir ve önerilerini dinlemek için İklim Değişikliği’ni ana başlık yaptığımız The Future of Healthcare Konferansı için 20-22 Mayıs tarihlerinde Fişekhane’de olacağız.
Yeni nesle güveniyor ve insanlığın ortak zihin gücüne inanıyoruz. Hal böyleyken, Güney Kore’nin medarı iftiharı Oscar Ödüllü yönetmen Bong Joon-ho’nun objektif bakış açıcıyla insan-hayvan ilişkisini sımsıcak bir tonda işlediği 2017 yapımı OKJA filmini izleyip, yeni nesle yaklaşmayı deneyebilir miyiz?
Havayla, suyla, sağlıkla,