Hacettepe Üniversitesi Rektör Danışmanı, Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Arbay Özden Çiftçi ile üniversitenin sağlık alanında yaptığı çalışmaları ve sağlık sektörünü konuştuk:
Hacettepe Üniversitesi’ni bize kısaca tanıtır mısınız?
Hacettepe Üniversitesinin başlangıcı olan Çocuk Sağlığı Kürsüsü, Prof. Dr. İhsan Doğramacı tarafından 2 Şubat 1954’de kurulmuştur. Kürsüden hastane tüzel yapısına geçiş süreci üç yıl sürmüş ve 1957 yılında Sağlık Bilimleri Yüksekokulu kurulmuştur. Bu şekilde örgütlenen ve gelişen çekirdek kuruluşlar, 8 Temmuz 1967 tarih ve 892 sayılı Kanun’la Hacettepe Üniversitesi tüzel kişiliğine kavuşmuş ve Tıp, Sağlık Bilimleri, Fen ve Sosyal Bilimler Fakülteleri ile eğitime başlamıştır. Beş ayrı yerleşkede toplam 6,5 milyon metrekarelik bir alanda, 14 Fakülte, 14 Enstitü, 1Konservatuar, 2 yüksekokul, 5 meslek yüksekokulu ve 98 Araştırma ve Uygulama Merkezi ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitemiz insan gücü ve mali yapı açısından irdelendiğinde; 52500 lisans ve lisans üstü öğrenci, 4266 akademik personel, 5526 idari personel ile bir milyar tl/yıl aşkın özel bütçeli, 440 milyon tl/yıl döner sermaye geliri olan bir üniversitedir. 2017 yılında ülkemizdeki 10 seçkin üniversiteden biri olarak ‘ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ’ ünvanını alan üniversitemizin misyonu, evrensel değerler ışığında verdiği eğitimle; bilim, teknoloji ve sanat alanlarında üstün nitelikli, değişime ve gelişime açık, sorgulayıcı bireyler yetiştirmek, ürettiği bilgi, hizmet ve teknolojiyi toplum yararına sunmaktır. Vizyonumuz; ilham verici bir dünya markası olan; öğrencisi, personeli ve mezunu olmaktan gurur duyulan; değişime ve gelişime liderlik eden bir üniversite olmaktır. Kuruluşunun 51. Yılında üniversitemiz araştırma, eğitim, sağlık hizmeti sunumu ve girişimcilik (teknokent) ana başlıklarıyla ‘daha ileriye en iyiye’ ülküsüyle bilim, teknoloji ve sanat alanlarında toplumsal kalkınma ve evrensel bilime katkılarını sürdürmektedir. Üniversitemizin evrensel bilime olan katkılarını uluslararası kuruluşların sonuçlarıyla da vurgulamak isterim: Hacettepe Üniversitesi, İngiliz kuruluşu Times Higher Education (THE) tarafından hazırlanan “2019 Dünya Elit Üniversiteler” sıralamasında 601-800 bandından 501-600 bandına yükseldi. Eğitim, araştırma, atıf etkisi, endüstri gelirleri ve uluslararası görünürlük ana başlıklarını esas alarak yapılan değerlendirmeye göre, Türkiye’den 23 üniversite listeye girebildi. Hacettepe, 23 üniversite arasında ilk üç içerisinde yer alırken sıralamadaki yerini yükseltebilen tek üniversite olmasıyla dikkat çekti. Üniversitemiz, CWUR (Center for World University Rankings) Türkiye sıralamasında elde ettiği birincilikten sonra, dünyanın sayılı üniversite derecelendirme kuruluşlarının 2018-2019 sıralamalarında zirveye yükseldi. Son olarak; ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP Araştırma Laboratuvarı’nın üniversitelerin akademik performansını değerlendiren listesine göre, Hacettepe bu yıl birinci sıradadır.
Hacettepe markası ülkemiz tıp eğitimi ve sağlık hizmeti sunumunda uluslararası prestije sahip. Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı hastaneler ve çalışma prensiplerinden biraz bahseder misiniz?
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri modern tıbbın gerektirdiği tüm araç ve gerecin üstün bilgi birikimine sahip sağlık çalışanları tarafından kullanıldığı Türkiye’nin önde gelen sağlık merkezlerindendir. Salt sağlık hizmeti sunulan bir yer olmaktan öte çok önemli bir akademik merkezdir. Sağlık hizmeti sunumu dışında her gün Tıp Fakültesinin yaklaşık 600 araştırma görevlisi ile 1.500 lisans öğrencisi hastanelerimizde eğitim almaktadır. Bunların dışında çeşitli enstitü ve yüksekokullardan 1.000’i aşkın öğrenci ve araştırma görevlisi hastanelerimizde lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını yürütmektedir. Hacettepe Üniversiteleri Hastaneleri, Türkiye’de JCI tarafından akredite edilen “ilk kamu üniversitesi hastanesidir.” 2007 yılında Erişkin Hastanemiz ile başlayan akreditasyon serüvenimiz, 2011 yılında İhsan Doğramacı Çocuk Hastanemiz ve Onkoloji Hastanemizi kapsayarak devam etmiştir. JCI, 2013 yılında eğitim ve araştırma faaliyetleri yürüten kurumlar için ayrı bir standart seti yürürlüğe almış ve Hastanelerimiz, “Akademik Tıp Merkezi Hastane Standartları” adıyla yayınlanan bu standartlardan denetlenerek akredite olan “ilk kamu üniversitesi hastanesi” olmuştur. Üniversite hastanelerimizde çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül almış bilim insanı çalışmakta olup, SCI kapsamında uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makaleler ve bunlara yapılan atıf sayıları açısından yapılan sıralamalarda, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Hastaneleri Türkiye’nin en iyisi olarak yer almaktadır. Hasta haklarına saygının ve hasta memnuniyetinin ön planda olduğu hastanelerimizde sağlık hizmetinde kaliteyi, bilgi birikimini, güncel teknolojiyi ve sürekliliği sağlamak en önde gelen amaç olmuştur. Çağdaş tıp eğitimi ve sağlık hizmetindeki birçok güncel uygulamanın ülkemize gelmesinde önderlik yapan Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde son 50 yılda yaklaşık 12.000 hekim, 4.870 uzman hekim yetişmiştir. Tıp Fakültemiz her sene olduğu gibi bu senede üniversite sınavında en başarılı öğrencilerin en çok tercih ettiği bölüm olmuştur. 2018-2019 döneminde ilk binden 252 öğrenci Tıp fakültemize kayıt olmuştur. İngilizce Tıp için en düşük başarı sıralaması 794, Türkçe Tıp için 1442 olmuştur. Tıp fakültemiz ülkemizde bütünleşik eğitim programı ile eş zamanlı MD/ Ph D programını yürüten tek fakültedir. Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri bünyesinde yaklaşık 580 öğretim üyesi, 700 araştırma görevlisi, 750 sağlık teknisyeni, 1.100 hemşire, 300 hastabakıcı ve 1.200 idari personel çalışmaktadır. Yılda yaklaşık 1.150.000 hastanın ayaktan, 55.000 hastanın yatarak tedavi gördüğü, 50.000 hastanın ameliyat edildiği ve 24 saat acil servis hizmeti sunulan hastanelerimizin 1.200 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Yukarıda verilen bilgiler ışığında Hacettepe Üniversitesi hastaneleri ve Tıp Fakültesinin uluslararası marka olmuş yarım asırlık başarılı çalışma düzeni üniversite hastanelerinin eğitim ve yönetim açısından üniversitelerden neden ayrılmaması gerektiğinin en canlı ve somut kanıtıdır.
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kuruluş amacı ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Sözlerime rektörümüz Prof. Dr. Haluk Özen’e merkezimizin her türlü bilimsel ve sosyal çalışmalarına maddi ve manevi destekleri için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Haluk hocamız ‘Ağabeyimiz’ merkezimiz misyon ve vizyonunu en az ben ve yönetim kurulumuz kadar içselleştirmiş ve her daim yanımızda olmuştur. Üniversitemizin 51. kuruluş yıldönümünde; sağlık alanında ülkemizin en prestijli eğitim kurumlarına sahip (tıp, eczacılık, dişçilik, hemşirelik, sağlık bilimleri gibi), sağlık hizmeti sunumunda marka olmuş bir ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ olarak, Türkiye’nin sağlık politikalarında söyleyecek sözümüz olduğuna inanıyoruz. İnancımız doğrultusunda üniversitemizin kuruluş sloganı olan ‘daha ileriye en iyiye’ ancak kamu ve özel sektördeki değerli paydaşlarımızla çalışarak ulaşacağımızın bilincindeyiz. Bu bilinçle Tıp, Eczacılık ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinin katkılarıyla kurulan Hacettepe Üniversitesi Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Araştırma ve Uygulama merkezinin (HÜ-SESPAM) önemi büyüktür. Üniversitemizin temel hedefleri arasında yer alan araştırma ve kurum dışı politika yapıcılığı vurgusu bu merkezin temel kuruluş amaçları arasında da yer almaktadır. Sağlık politikaları konusunda yenilikçi ve iyileştirici çözümleri tartışmaya açmak, bu hususlarda model üretmek, araştırma yapmak, proje geliştirmek, donanımlı insan kaynağı yetişmesine katkı sağlamak, oluşan bilgi ve deneyimi ulusal ve uluslararası işbirliği içinde toplantı ve yayınlar yaparak ilgili karar vericilerle paylaşmak amaçlarımız arasındadır. Merkezimizin bu amaçlara ulaşmasında faaliyet alanları ise:
- Sağlık alanında etki sahibi olan kişi kurum ve kuruluşlarla ilişki ağı oluşturmak ve katma değer yaratacak ortak projelere imza atmak.
- Sağlık ekonomisi ve politikası alanlarında eğitim ve toplantılar düzenleyerek ilgili kişi ve kurumları bilgilendirmek.
- Sağlık alanında veri toplamak, verileri analiz etmek ve alternatif politikalar önermek.
- Merkez kapsamında yapılan çalışmaları basılı yayına çevirmek ve ilgili alan endekslerinde taranmasını sağlayarak sağlık okur-yazarlığını artırmak
Tıp eğitimi ve sağlık hizmeti sunumunda uluslararası prestije sahip ‘Hacettepe’ markasını, sağlık ekonomisi ve politikası konularında sektörün tüm paydaşlarının katılımıyla ulusal ve uluslararası yönlendirmeler yapabilen bir düzeye çıkarmak ana vizyonumuzdur.
Sağlık alanında politika yapıcılar ile bir araya geliyor musunuz?
Sağlık tüm paydaşlarının katkısıyla ele alınması gereken çok yönlü bir yapıya sahip olduğu için Merkezimizin danışma kurulunun bu yapıyı en iyi temsil edecek kişilerden seçilmesine özen gösterdik. Sağlık Bakanlığı Eski Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, OHSAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Reşat Bahat, EY Türkiye Sağlık Sektörü Lideri Ufuk Eren, CNN Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Bayar, Eczacıbaşı Holding Sağlık Grubu Başkanı Elif Neşe Çelik, Global Fund’dan Ayşe Kiraz Bulut, Memorial Grubu CEO’su Uğur Genç, Güven Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Nüket Küçükel, Prof. Dr. Melih Bulut, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün ve ODTÜ öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İlhan Can Özen HÜ-SESPAM Danışma Kurulu’nda yer almaktadır. 1 Kasım 2017 tarihinde gerçekleştirdiğimiz tanışma toplantısında gün boyu süren çok verimli ve üst düzeyde bir beyin fırtınası gerçekleştirdik. Çalışma stratejimiz ve politikalarımızı danışma kurulumuz ile yaptığımız görüşme ve toplantılar neticesinde çiziyoruz.
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Araştırma ve Uygulama Merkezi olarak yaptığınız projeler ile ilgili neler söylersiniz?
Bu anlamda projeler, toplantılar ve çalışmalar ilgili kurum ve kişilerle işbirliği içinde sürdürülmektedir. Şu anda devam eden ‘nanoteknoloji ve biyolojik materyaller’ konulu projelerimiz Üniversitemiz bünyesinde çalışan üç ayrı merkezle; Kök Hücre, Genom bilim ve Nadir Hastalıklar Uygulama ve Araştırma Merkezleri ile işbirliği içinde yürütülmektedir. Öte yandan TÜSİAD ile işbirliği amaçlı bir “Sağlıklı Toplum Forumu” önerimiz olmuştur. Ülkemizin en prestijli vakıf üniversitelerinden olan Koç Üniversitesi ile ‘kanserde bireyselleştirilmiş tedavi’ başlıklı çok ses getiren toplantımız 2017 yılında yapılmıştır. Hacettepe-Koç Bilim Günleri başlığı altında gelenekselleşmesini umduğumuz bu toplantı serisinin ikincisi ‘bioengineering’ konusunda bu sene gerçekleşecektir. EY Türkiye, Johns Hopkins ve Hacettepe Üniversitesi arasında ‘Amaç odaklı Güvenilir Sağlık İşletmeleri’ metodolojisini Türkiye’de ortak bir hizmete çevirmek için çalışmalarımıza devam ediyoruz. HÜ-SESPAM olarak, tıp teknolojisinde yerli üretimi desteklemek ve dışa bağımlılığı azaltmak için ASELSAN ve üniversitemiz arasında yapılan protokol gereği hastane saha çalışmalarında mühendislerimize yardımcı olmaktayız. Son olarak Siemens Healthcare ile ‘innovation think tank’ çalışmalarında genç araştırmacılarımızı destekleyen adımlar atmaktayız. Merkez ağ sayfası üzerinden ulaşılabilen araştırma raporları yayınlamaktayız (www.husespam.hacettepe.edu.tr). Yayınlanan araştırma raporlarımız güncel konulara ilişkin değerlendirme ve politika önermelerini hedeflemektedir. Bu bağlamda “Sağlıkta Dönüşüm Programı: Kısa Değerlendirme Raporu”, “İstatistiklerle Sağlık” ve “Sağlıkta Kamu Özel İşbirlikleri: Türkiye Deneyimi” başlıklı İngilizce olarak hazırlanmış kısa politika raporları erişime açılmıştır. Öte yandan yönetim ve danışma kurulu üyelerimizin yayın, seminer ve çalıştay sunumlarına ilişkin bilgi ve materyalleri de düzenli olarak erişime sunmaktayız. Diğer yandan, yönetim kurulu üyelerimiz Dr. Başar ve Dr. Öztürk sağlık ekonomisi açısından son derece güncel iki konuyu incelemektedir. Bu konular; “Türkiye’de reçeteli ve reçetesiz ilaç kullanımının sosyo-ekonomik belirleyenleri” ve “Tekrarlanan MR görüntülemelerinin sıklığı ve maliyeti” olarak belirlenmiştir. Hızlı bir analizle Türkiye’de hem reçeteli hem reçetesiz ilaç kullanımının ciddi şekilde arttığı görülmektedir. Özellikle reçetesiz ilaç kullanımı 2008 yılında %15 iken 2016’ya gelindiğinde %30 olarak gözlenmeye başlanmıştır. Bu durum toplum sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Merkezimiz bu bulgunun temelinde yatan nedenleri inceleyerek politika yapıcılarına yol göstermeyi amaçlamaktadır. Benzer şekilde manyetik rezonans görüntüleme (MR) görüntüleme sayısı ülkemizde OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu durum ciddi doğrudan ve dolaylı maliyetler doğurmaktadır. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular önemli bir soruna işaret etmektedir. Bir yıl içinde yalnızca Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde diğer merkezlerde yapılan ve kalitesizlik nedeniyle tekrar edilen MR oranı %34 civarındadır. MR’ların kalitesiz bulunup tekrarlanmasının sebeplerinin başında, harekete bağlı artifaktlar, klinik bilgiye uygun çekim yapılmaması ve kısaltılmış çekim parametreleri yer almaktadır. Ayrıca tekrarlanan MR tetkiklerinin yaklaşık %30’unda ilk tanının yanlış olduğu saptanmış ve deneyimli ekibimiz tarafından doğru tanı konulmuştur. Yanlış tanının toplum sağlığı ve sağlık harcamaları üzerindeki olumsuz etkileri yadsınamaz bir öneme sahiptir. Türkiye’de sağlık istatistikleri ve sağlık verisine ulaşımdaki sıkıntılar nedeniyle Türkiye çapında benzer bir oranın hesaplanması maalesef mümkün değildir. Ancak bu çalışma kapsamında elde edilen sonuçları Türkiye çapında genişletmek mümkündür. Türkiye’de 2016 yılında 12.533,666 MR görüntülemesi gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen rakamlar uyarınca toplam MR görüntülemelerinin %30’u dahi kalitesiz olduğu için tekrarlansa, devlete yalnızca 1 yıl için 244,406,487 TL’lik doğrudan ve kaçınılabilir bir maliyetten bahsetmek mümkündür. Merkezimiz bu iki çalışmayla politika yapıcıların dikkatini çekmeyi ve önerilerde bulunmayı hedeflemektedir. Diğer yandan Suriyeli göçmenlerin sağlık problemleri de ilgi alanımız içinde yer almaktadır. Bu bağlamda Danışma Kurulu üyemiz Dr. İlhan Can Özen’in Harvard Üniversitesinde 2017 yılında gerçekleştirmiş olduğu ve çok değerli olduğuna inandığımız “The Syrian Refugees in Turkey: Taking the Health Effect Angle” başlıklı yazı ve sunumuna merkezimiz ağ sayfasından erişilebilmektedir. Son olarak nadir hastalıklara ilişkin bir maliyet yükü hesaplama projemiz de bulunmaktadır. Türkiye’de ulusal hastalık yükü çalışması en son 2013 yılında Washington Üniversitesi ve Sağlık Bakanlığı ile Hacettepe Üniversitesi çatısı altında gerçekleştirilmiştir. Ancak ulusal hastalık yükü çalışmalarında toplumun genelini etkileme potansiyeli olan diyabet, tansiyon, kanser gibi hastalıklar ön plana çıkmaktadır. Merkezimiz nadir hastalıklara ilişkin benzer bir çalışma yaparak Türkiye için bir ilki gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Nadir hastalıklar toplumun küçük bir kesimini etkilese dahi, hastalığın kronik olması ve kişiye özel tedavi gerektirmesi nedeniyle ciddi maliyetler oluşturmaktadır. Bu hastalıklar için geliştirilecek tedavilere ilişkin fayda maliyet analizlerinin yapılabilmesi açısından hastalık yüklerinin hesaplanması büyük önem taşımaktadır.
Sağlığın finansmanı, erişimi ve yönetimi konularında mevcut sistem ile ilgili görüşleriniz neler?
Sağlıkta dönüşüm programı sağlık hizmetine erişimi, bu erişimde kolaylık ve hakkaniyet endeksini, sosyal güvenlik şemsiyesinin kapsadığı nüfus yüzdesini (%95) artırmıştır. Bu artış kamuda sağlığa ayrılan bütçenin artışıyla olurken, özel sektörde cepten yapılan harcamaların artışıyla sonuçlanmıştır. En önemlisi de tüm bu değişimler sağlık bakanlığının ülkemiz sağlık sektöründeki yönetsel gücünü ve politika yapıcı etkinliğini ileri bir düzeye taşımıştır. Şu anda önümüzdeki sorun artan erişimin getirdiği finansal yükün sürdürülebilirliğidir. Özellikle üçüncü basamak eğitim araştırma hastanelerinin finansal yükünün giderek arttığı göz önüne alınırsa finansal sıkıntıların yaşanması kaçınılmazdır. Ancak diğer yandan, dünyadaki sağlık sistemlerine bakıldığında sağlığın finansmanı ve erişimini aynı anda etkili bir şekilde yöneten ideal bir sağlık sisteminin bulunmadığı görülmektedir. Peki, çözüm ne olabilir? Bu duruma en ideal çözümlerden biri sevk zincirinin etkin, verimli ve sonuç odaklı çalıştırılmasıdır. Sevk zinciri hastaların sağlık sorunlarının çözümünün bürokratik işlemlerle geciktirilmesi değildir ve olmamalıdır. Sağlık sisteminde “performans” kavramının nicelikten niteliğe dönüşmesi elzemdir. Bu gereklilik ‘sağlık hizmetinde değer bazlı geri ödeme’ kavramının nesnel kriterlerini tüm paydaşlarca oluşturmamız demektir. Değer bazlı ödeme yaklaşımı etkinlik, verimlilik, kalite ve ileri teknoloji açısından özellikle geri ödeme kurumlarınca ivedilikle üzerinde çalışılması gereken bir konudur.
Sağlık okur-yazarlığını artırmaya yönelik ne tür çalışmalar yapılmalı ülkemizde?
Türkiye’de sağlık alanında maalesef ciddi bir veri sıkıntısıyla karşı karşıyayız. Bu sıkıntının en başında gelen alanlardan biri de sağlık okur-yazarlığının derecesinin ölçülmesidir. Bu konuda Sağlık-Sen’in 2014 yılı çalışması oldukça dikkat çekicidir. Ancak Sağlık Bakanlığı ve TÜİK işbirliği ile Türkiye’yi temsil edecek istatistiki verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür çalışma ve verilerin analizi neticesinde sağlık okur-yazarlığının artırılmasına yönelik çalışmalar tasarlanmalıdır. Uluslararası düzeyde yapılan çalışmalar sağlık okur-yazarlığı ile eğitim düzeyi arasında pozitif bir ilişkiye işaret etse de özellikle gelişmekte olan ülkelerde söz konusu korelasyonun zayıf olduğu bilinmektedir. Ülkemizde sağlık okur-yazarlığının artırılmasının yanı sıra sağlıkla ilgili bilginin güvenilir kaynaklardan edinilmesi konusunda da eksiklikler mevcuttur. Toplumun her katmanının çeşitli arama motorlarında doğru olmayan bilgilerle sağlıklarını tehlikeye atması önlenmelidir. Politikaların güvenilir bilgi kaynaklarına erişimi kolaylaştırıcı şekilde tasarlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Endüstri 4.0 ve dijital sağlık sizin için ne ifade ediyor?
Endüstri 4.0 ile; otonom robotlar, simülasyon sistemleri, sistem entegrasyonu, nesnelerin interneti, büyük data analizi, bulut ve siber güvenlik, üç boyutlu ve zenginleştirilmiş gerçeklik gibi kavramlar hayatımıza girmiştir. Sağlık hizmeti sunumunda kullanılan yüksek teknoloji cihazlardan edinilecek veri miktarının önümüzdeki 10 yılda 50 kat artacağı dolayısıyla her bir sağlık kurumunun ‘büyük verisinin’ oluşacağı var sayılmaktadır. Bu büyük verinin işlenmesi sağlık alanında değişik bulut sistemlerinin eşgüdüm içinde çalışma zorunluluğunu doğuracaktır. Yakın gelecekte; hastaneye gitmeden hasta sağlığı izlenebilecek, hastalar hastalıkların tespit edilmesinde kullanılan yöntemlerde daha aktif rol alabileceklerdir. Diyabet veya yüksek tansiyon verilerini gerçek zamanlı olarak izleyip tedavi planından sapma olur ise hastaya akıllı saat veya artırılmış gerçeklik gözlüklerinden dijital uyarı gönderen yapay zeka sistemleri var olacaktır. Karmaşıklaşan hastane kampüs yapıları ve artan hasta beklentileri, müşteri memnuniyetini sağlama konusunda daha özel yaklaşımlar gerektirecektir. Hasta konforu odaklı teknolojilerde artış gözlenirken, tıbbi görüntüleme ve izleme ekipmanları ile biomarker, doku patolojisi, genom ve sekans parametrelerini içeren veriler birlikte analiz edilebilecektir. Hekimlerin daha hızlı karar vermelerini ve hastalar için kişiselleştirilmiş tedaviler uygulayabilmelerini sağlayan yazılımlar kullanım aşamasına gelmiştir. Teknoloji ve genom devrimini birleştiren dijital sağlık, toplum sağlığına ilişkin tüm gelişmeleri ve bakım ortamlarını güçlendirerek daha iyi ve gelişmiş sağlık çıktılarını teşvik etmektedir. Dijital sağlık alanında geçekleşecek inovasyonların toplum sağlığının iyileştirilmesi, sağlığa erişimin kolaylaştırılması, maliyetlerin düşürülmesi ve sağlık hizmeti sunumunun kalitesinin artırılması açısından önemi büyüktür. Sağlık Bakanlığı dijital tıp alanında uluslararası başarılara imza atmaktadır. Türkiye, 2017 yılında 163 hastanesinde elde ettiği HIMSS EMRAM 6 seviyesi ile Avrupa birincisi olmuştur. EMRAM 7 seviyesini geçtiğimiz yıllarda dünya ikincisi olarak Türkiye’den İzmir Tire Devlet Hastanesi almıştır. Avrupa’nın ilk 10 ülkesi arasında olan Türkiye, 1 adet seviye 7, 163 adet seviye 6 hastanesi ile bu alanda en başarılı ülke konumuna yükselmiştir. Bakanlığımızca geliştirilen ve engelli vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşımını kolaylaştırmak için erişime açılan ESIM projesi çok değerli olup işaret dilinde 7/24 destek vermektedir. Mobil marketlerde ücretsiz olarak hizmet veren ESIM; işitme engelli vatandaşlara 112 acil ambulans çağırırken, Merkezi Hekim Randevu Sisteminden randevu alırken ve muayene sırasında canlı tercüme hizmeti vermektedir. Sağlık bilişimi, dijital hastane, klinik karar destek sistemleri, yapay zeka ve E-Sağlık gibi kavramlar dijitalleşme sürecinde sağlığın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Endüstri 4.0 ve dijital tıp devrimini Türk sağlık sektörü olarak yakalamalı ve bütüncül bir ilerleme sağlamak için tüm paydaşların birlikte çalışması gerekmektedir. Bu kapsamda Hacettepe Üniversitesi olarak çıktı odaklı çalışarak güçlü yönlerimizi toplumun ve politika yapıcıların yararına kullanmayı hedeflemekteyiz. Hacettepe Üniversitesi akademik alandaki gücü, deneyimi ve altyapısı ile Endüstri 4.0 konusunda da fark yaratacak politikalar üretme gücüne sahiptir ve bu bakımdan kamunun akademik referans merkezi olması amacımızdır. Bu aşamada otuz yıllık bir çocuk cerrahı olarak da şunları söylemek isterim: İnsanlar en değerli varlıklarını yani evlatlarını bizlere teslim edip güvendiler. Bizlerde kendi çocuklarımız için ne istiyorsak hastalarımıza da bilim ve etik değerler rehberliğinde en doğrusunu yaptık. O çocuklar için hayatımızda çok şeylerden vazgeçerken, annelerin babaların şükran ve minnet dolu bakışlarından güç aldık, gurur duyduk. Evet, sağlık sektöründe teknolojik gelişmelerin gerisinde kalma lüksümüz bulunmamaktadır. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek sağlık hizmetinin bilim, etik ve empati ile mükemmelleşeceğidir. Hekimliğin binlerce yıllık usta çırak öğretileri teknolojiye yenik düşerse hem hekim hem de hasta kaybedecektir. Hekimlik sanatı kar zarar hesapları, maliyet analizleri, yapay zeka ürünleri, bilanço rakamlarının çok üzerinde bir değere sahiptir. Hastaların finansal açıdan salt dosya numarası ve müşteri olduğu bir sistemde hekimde zaman içinde insandan sorumlu olduğunu unutabilir. Dijitalizasyon iyi hekimliğin temeli olan duygusal zekânın yok edilmesi değildir.
Kamu Özel Ortaklığı Projeleri için ne düşünüyorsunuz?
Kamu özel işbirliği modeli, devletin sunmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmeti yatırımını bütçesinde borç yükü gözükmeksizin ve özel sektörün dinamizm ve sermayesinden faydalanarak yaptırdığı, işletme süresi boyunca belli bir miktar kira ödeme garantisinde bulunduğu, kamu ve özel kesimin çeşitli riskleri paylaştığı ve işletme süresi boyunca özel bir ortaklık yapısının kurulduğu yatırım-işletme-finans modelidir. 2017 yılında bu sistemle dört şehir hastanesinde 4074 nitelikli yatak hizmete sunulmuştur. 2018 yılında ise 7988 yatak kapasiteli 5 şehir hastanesi daha sağlık hizmeti sunumuna başlamış olacaktır. Toplamda 2003 yılından bu yana sağlık yatırımlarının inşasına harcanan rakam 25 milyar 963 bin lirayı geçmiştir. 2003-2018 arasında birinci ve ikinci basamakta 2.899 sağlık yatırımı inşası tamamlanarak toplamda 81.883 yatak hizmete girmiştir. Hazine garantisi altında gerçekleştirilen bu dev yatırımların başarısı için sağlık sektöründeki tüm paydaşlar gönüllülük esasına göre elini taşın altına koymak zorundadır. Ülkemizin kısıtlı kaynaklarıyla gerçekleştirilen bu projelerin yaratacağı katma değer sektördeki tüm ezberleri bozabilecek büyüklüktedir. Artık bu model gerekli mi gereksiz mi kısır tartışmalarını bir tarafa bırakmak zorundayız. Şehir hastanelerinde güçlü bir liderlikle kaliteli, verimli, bilimsel sağlık hizmeti sunulması temel vizyon olmalıdır.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Fahrettin Koca’ya rektörümüz Prof. Dr. A. Haluk Özen ile beraber yaptığımız ziyarette yukarıdaki başlıklarla ilgili üniversitemiz adına detaylı bilgi sunduk ve kendilerinden çok olumlu geri dönüşler aldık. Sağlık ekonominin lokomotif sektörü haline gelirken, nüfusun %95’ini sosyal güvenlik şemsiyesine alabilen bir ülke olarak sağlık hizmeti sunumunda yeni başarı hikâyeleri yazmak zorunda olduğumuzu vurguladık. ‘Health economics’ ve ‘health policy’ başlıklarıyla yapılan Google taramasında sırasıyla dört yüz kırk iki milyon ve üç milyar beş yüz on milyon sonuca ulaşılmaktadır. Sağlık endüstrisinde dünyada yıllık bütçe 7.4 trilyon dolardır. Yani kısacası sağlık artık sadece hekime ve hastaya bırakılamayacak kadar büyük bir sanayidir. Bu büyük oyunda gelişmekte olan bir ülke olarak kısıtlı kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak zorundayız. Kamu ve özel sektör, yerli ve yabancı sanayi, hasta ve hekim, yardımcı sağlık personeli ve endüstri çalışanları olarak aynı gemide yol alırken farklı yönlere bakma lüksümüz olmadığı bilinciyle çalışmak zorundayız.
Prof. Dr. Arbay Özden Çiftçi kimdir?
Dr. Arbay Özden Çiftçi, TED Ankara Kolejini 1982’de, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1988’de bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini tamamlayarak 1995’te Çocuk Cerrahisi Uzmanı oldu. Uzmanlık eğitimi sürecinde 1992-1993 yıllarında İngiltere’de Liverpool Üniversitesi Alder Hey Çocuk Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü ve Londra’da ‘Great Ormond Street’ hastanesi yenidoğan cerrahisi ünitesinde ‘registrar’ olarak çalıştı. Uzmanlık eğitimi sonrası akademik kariyerine Hacettepe Üniversitesi’nde devam eden Dr. Çiftçi; 1996’da yardımcı doçent, 1998’de ‘Doçent’ ve 2004 yılında ‘Profesör’ ünvanını aldı. 2011 yılında ‘Çocuk Ürolojisi Uzmanı’ ünvanını alan Dr. Çiftçi halen Çocuk Ürolojisi Bilim Dalı Başkanlığını yürütmektedir. Prof. Dr. Arbay Özden Çiftçi Hacettepe Üniversitesi’nde idari görevler de üstlenmiştir. 2003-2009 yılları arasında Tıp Fakültesi Dönem V Koordinatörlüğü yapmıştır. 2016 yılında Hacettepe Üniversitesi Rektör Danışmanlığına atanarak Üniversite Üst Yönetiminde görev almıştır. 2017 yılında ise Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olarak görevlendirilmiştir. Dr. Çiftçi 2018 yılında Üniversite Senatosu tarafından Üniversite Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilmiştir. Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi alanında uluslararası bilimsel dergilerde hakemlik yapan ve bilim derneklerinin üyesi olan Dr. Çiftçi’nin Ekim 2018 itibarıyla ‘SCI ve SCI –Expanded’ tarafından taranan dergilerde 145 yayını, 2118 atıfı olup h indeksi 24’dir. Prof. Dr. Arbay Özden Çiftçi yüksek nitelikli akademik çalışmaları nedeniyle; 1997-1998 akademik yılı Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü, 2002-2003 akademik yılı Hacettepe Üniversitesi Araştırma Gurubu Başarı Ödülü ve 2003 yılı TÜBİTAK Sağlık Bilimleri Bilim Teşvik Ödülü’nü almıştır. 2007 yılından bu yana üniversite dışında özel sağlık kurumlarında da konsültan ve üst düzey yönetici olarak görev yapan Dr. Çiftçi halen muayenehanesinde sağlık hizmeti sunumuna devam etmektedir.