Üniversitede okurken ikinci dilim Fransızca’da zorlanınca, Brive, Fransa’da, bizim ailenin ihracat yaptığı Fransız bir aileye, bir yaz boyunca misafir oldum. Telekslerin, ankesörlü telefonların kullanıldığı dönem. Fransızca zor lisan;, koyu orta Fransa aksanıyla, hiç İngilizce konuşulmayan bir bölgede kaç göz yara yara anlaşmaya çalışıyorum. Aile, Fransızlar’la ilgili tüm önyargıları kıracak şekilde sıcak kanlı, misafirperver. Sabah kahvaltısını yağlı reçelli ekmek ve kahveyle geçiştirip, öğle yemeğinde su yerine şarap karafı konulan masada birlikte yenilen yemekler sonrası herkesin mutlaka siestaya çekilmesini; benim alışkanlığım olmadığı için bir türlü uyuyamayıp, aylak ayla kasabada gezintilere çıkmamı, Fransızların Türkler gibi çocuklarına olan düşkünlüklerini, şehrin kiliseleri, kafeleri, ufak dükkanlarını unutamam. Haftasonu gezilerinde bölgenin Ortaçağ kaleleri, şatolar hakkında anlattıkları ama bir türlü anlayamayıp, hayal gücümle süslediğim şövalye hikayeleri zihnimde dün gibi. Derken, bir gün kasabanın nadir restoranlarından birinde akşam yemeğine çıktık. Menüyü anlamam mümkün değil; biri ‘escargot’ dedi, ‘ne havalı bir Fransız yemek ismi bende ondan isterim’ dedim. Yemek geldi, bildiğimiz salyangoz değil mi? nam-ı diğer sümüklü böcek. Yemek için bir alet, suyu için kaşık var. Yedim mi hatırlamıyorum, hafızamdan silinmiş. Avrupalıların bizim mis gibi işkembe çorbasının karşısında tutulması gibi bir an yaşadım muhtemelen…
Şirketler globalleşiyor, birbirinden farklı kültürdeki şirketler birleşiyor, yabancı ülkelere ihracat yapılıyor; hele ki internet ile dünya eskisinden çok daha küçük. Globalleştikçe farklı milliyetlerden, kültürden insanlar beraber çalışıp, aynı hedefe koşmaya çalışıyor. Bunun kurumsal dünyada bir ismi var:
İnsan Çeşitliliği. Bu çeşitliliği yönetmenin de yetkinlik ismi; Kültürel Zeka.
New York, Londra gibi metropollerde yüksek oranda insan çeşitliliğine rastlanır. Global şirketlerde de dört bir milletten insan biraraya gelip, iş yapar. Kültürel ön yargılarımız çok fazla. Kılık kıyafet, önceden bildiklerimiz, olumlu olumsuz deneyimlerimiz, ten, ırk, din, yaş, cinsiyet… Kültürel hassasiyetler, alışkanlıklar, lisan, iletişim, mizah, kişisel sınırlar, hukuk vb.
2000 yılında, İsviçre St. Gallen Management Zentrum’dan aldığım Liderlik Eğitimi’nin daktiloyla yazılmış dosyasını yazım için çıkardım, bilgilere baktım; zor geldi kapattım. Bir iki musibetle durumu izah etmeye çalışayım.
İsviçreli şirketin ’98 yılında gazete ilanıyla yaptığım başvuru sonrası 3 kademeli mülakat ve bir adet kişilik testini geçmem sonrası (adil olmak) İK Departmanında çalışmaya başladım. Mülakat sırasında sorulan maaş beklentimin üstünde verilen maaş için İK Direktörü’ nün kapısını çaldım; ‘daha azına razıydım, neden fazlasını verdiniz?’ Cevabı: ‘Şirkette maaş skalamız var, o sakala dahilinde ücret teklifi yapıyoruz (eşitlik). Maaşın hakkını ödeyip, göze girebilmek için mesaiye kalmaya başladım. 3 gün sonra yine ben Direktör’ ün odasında: ‘Aylin hanım neden mesaiye kalıyorsunuz?’ ‘Hık, mık..’ ‘Bizim şirkette mesaiye kalınmaz, çünkü ya sizin iş için yeterli olmadığınız, ya da benim size fazla iş verdiğim düşünülür, fazla işiniz olduğunda bana getirin’ diyerek durumu izah etti. Şirketin insana, emeğe, eğitime verdiği değeri, İsviçre Alpleri ve göllerindeki beş yıldızlı otellerde yapılan, dört bir milletten, milliyetten katılımcı iş arkadaşlarımızla katıldığımız eğitim ve konferanslarda doya doya yaşadık.
INSEAD’ın 2023 Küresel Yetenek Rekabet endeksinde bu yıl İsviçre ilk sıraya yerleşti. Başarısı, yüksek oranda inovasyon kabiliyeti, ekonomik ihtiyaca son derece uygun eğitim sistemi, sosyal destekler ve emeklilik koşulları gibi kriterlilerdeki yüksek skorundan geliyor. Ülkelerin ne ölçüde çalışan yeteneğini geliştirip, üretim ve iş gücünü desteklediği ölçülüyor…
Laf döndü dolaştı, Yılbaşında İsviçre’ye bağlandı, iyi mi? Sağlık, huzur ve barışla İyi Seneler olsun..