Gürkan KÖROĞLU
Hayatımızın daha az stresli olması için bağlı olduğumuz eşyalardan mümkün olduğunca bağımızı koparmalıyız. Hayatımızı mümkün olduğunca sadeleştirmeliyiz.
Son yüzyıl çokluk ve tüketim yüzyılı olarak anılıyor. Her şeye çok hızlı ve kolay ulaşıyoruz.
Bu gıdadan tekstile, elektronik araçlardan ev gereçlerine gibi yaşamımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Her şeye hızlı ve kolay ulaşıldığı gibi, çeşitlilikte fazlalaştı.
Düşünsenize, daha önce sadece birkaç marka model ürün varken şimdi değişen dünya düzeni, teknoloji ve ekonomik gelişmeler sayesinde o ürün için marka ve model seçenekleri arttı. Ürünlerde, kişilerin çeşitli talepleri doğrultusunda aynı ürünün onlarca çeşit farklı varyasyonu pazara sürülür oldu. Artık aldığımız her ürünü neredeyse kendimize özel dizayn edebiliyoruz.
Tüketim hayatın devam etmesi, ekonominin canlı olması, iş alanları ve istihdam için bir zorunluluk fakat tüketimi uygun bir seviyede tutmakta da mutluluğumuz için bir o kadar önemli.
Hayatımızdaki her şey, özellikle eşyaların çokluğu hayatımızı kolaylaştırıyor olsa da çoğu zaman eşyalar bizi esir alıyorlar.
İşin daha kötüsü hiç ihtiyacımız olmayacak ya da çok az ihtiyacımız olan eşyalara çeşitli sebeplerden, pazarlama manipilasyonlarından dolayı sahip oluyoruz.
Evinizi bir düşünün son zamanlarda bir gün kullanırım diye aldığınız kaç eşyanız var, bir gün spor yaparım diye bir yerlerde duran kaç spor aletiniz var, çocuğunuza aldığınız aynı oyuncağın kaç farklı rengi var? Sadece mutfakta salata yaparken kullanırım diye aldığınız değişik şekillerde kesen mutfak aleti, robotunuz var? J
Çokluk ve sadeleştirme sadece maddesel olarak günlük hayatımızda değil bu soyut kavramlarda da kendini gösteriyor. Zaman geri getiremeyeceğimiz bir unsur.
Zaman kaynağımız kısıtlı, bu kaynağı olabildiğince verimli kullanmamız gerekiyor.
Zamanımızı çalan, onu boşa kullanmamızı sebep olan unsurları da sadeleştirmemiz gerekiyor.
Son zamanalar da bu kavramlar; sade yaşam, azla yetinme felsefesi çoğu insanın gündemine oturudu. Kimileri tarafından bu düşünceni bir kısmı minimalizim olarak adlandırıldı.
Minimalizm sadeleştirmek, sadecilik, azla yetinmek olarak dilimize çevrilmeye çalıştı.
Minimalizm mimarlık, resim, tasarım gibi her alanda yerini almış durumdadır.
Minimalizm’i en yoğun olarak kullanan kültür genelde Japon kültürü.
Bazen Japon ekonomisinin durgunluğa girmesi Japon minimalist yaşam kültürlerinin ekonomiye etkisi olabiliyor.
Peki neden? Neden böyle bir ihtiyaç doğdu?
Günümüzde çoğumuzun en büyük problemi zamanın bize yetmemesi.
İnsanlar zamanı etkili kullanmak için ciddi araştırmalar yapıp, çözüm arıyor.
Hayatımıza almış olduğumuz fiziksel her şey bizim çoğu zaman hayatımızı kolaylaştırıyor fakat bizim fark edemediğimiz ise ne kadar çok vaktimizin ve nakdimizin harcanmasına sebep olduğu. Eşyalara sahip olmak için daha fazla paraya ihtiyaç duyuyoruz daha fazla para için daha çok çalışıyoruz daha çok çalışmak için daha fazla zaman harcıyoruz. Sahip olmak için daha fazla para kazanmak için harcadığımızdan zamanla birlikte o eşyaları almak için araştırma, deneme, uygun fiyatlı satıcı bulma, taşıma, yerleştirme, bakımını yapma, temizleme, koruma, onarım… vb. işlemler için de zaman harcıyoruz.
Zaman ve maliyetin dışında onları koruma, sigortalama, yıpratmadan kullanma gibi bir sürü
strese sahip oluyoruz. Her satın aldığımız, sahip olduğumuz ürünle beraber yukarıdakilerine de beraberinde sahip oluyoruz.
Hayatımızın daha az stresli olması için bağlı olduğumuz eşyalardan mümkün olduğunca bağımızı koparmalıyız. Hayatımızı mümkün olduğunca sadeleştirmeliyiz. Daha az eşya hayatımız için daha fazla boş alan demek. Az eşya daha fazla özgürlük demektir.
Mutluluk için hayatınızda boş alanlar yaratın.
Az stresli olup daha mutlu olmak için eşya biriktirmeyin, güzel anılar ve insan biriktirin.