TBV BAŞKANI TİMUR ERK: YAPAY ZEKA İLE HAZIRLANMIŞ SAHTE UZMANLARIN SAĞLIK TAVSİYELERİ ÖLÜME DAVETİYE ÇIKARIYOR!
PROF. DR. AYDIN TÜRKMEN: “HER 3 KİŞİDEN BİRİNDE HİPERTANSİYON, HER 6 KİŞİDEN BİRİNDE BÖBREK YETERSİZLİĞİ, HER 6-7 KİŞİDEN BİRİNDE İSE DİYABET SAPTANIYOR.”
Türk Böbrek Vakfı, Türk Kalp Vakfı ve Türk Nefroloji Derneği ‘Kardiyorenal Sendrom’ ve ilişkili sağlık sorunları için aynı masada toplandı.
Toplumda sıklıkla görülen diyabet, yüksek tansiyon, obezite, metabolik sendrom, kolesterol ve damar kireçlenmesi gibi pek çok hastalık, aynı anda hem kalp hem böbreği olumsuz yönde etkileyerek, sağlık durumunun bozulmasına zemin oluşturmaktadır.‘Kardiyorenal Sendrom’ olarak adlandırılan ve her iki organda işlev bozukluğu ile ortaya çıkan bu durum için sağlık alanında Türkiye’nin önemli üç sivil toplum kuruluşu bir araya geldi. Türk Böbrek Vakfı, Türk Kalp Vakfı ve Türk Nefroloji Derneği, İstanbul’da gerçekleştirilen basın toplantısında bir araya gelerek, risk faktörleri, belirti ve bulgular, korunma ve tedavilere dair halkı bilgilendirmek için ortak çalışmada buluştu.
“Avrupa’nın en obez ülkesiyiz”

Basın toplantısında konuşan TBV Başkanı Timur Erk; “Türkiye dünyanın hatırı sayılır obez ülkelerinden biri haline geldi. Hatta Avrupa’nın en obez ülkesi olmak gibi istemediğimiz bir unvanımız var. Maalesef, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, obezite ve kronik böbrek hastalığı; adeta mahşerin dört atlısı gibi bizi kuşattı. Bir Akdeniz ülkesi olmamıza ve Akdeniz tipi beslenmenin ne kadar sağlıklı olduğunu bilmemize rağmen basit karbonhidrat ve tatlı ağırlıklı beslenmeden vazgeçemedik. Kötü alışkanlıklarımızın toplamı, sağlığımıza mal oluyor. Vücudumuz saat gibi çalışan, kusursuz bir mekanizmaya sahip. Ancak iç organlarımızdaki en ufak bir sorun, adeta bir domino taşı etkisi göstererek birbirini olumsuz etkiliyor. Bugün, ülkemizde toplum sağlığı ve bilim alanında çok önemli çalışmalar yürüten iki değerli Sivil Toplum Kuruluşu ile kalp ve böbrek sağlığı arasındaki kritik ilişkiye parmak basmak üzere bir araya geldik. Bundan sonraki süreçte de konuyla ilgili tüm detayları masaya yatıracak, sebep-sonuç ilişkisini, neler yapmamız gerektiğini ayrıntılarıyla ele alacağız.” dedi.
Türk Böbrek Vakfı ve Türk Kalp Vakfı Başkanı ev sahipliğinde, TBV Başkanı Timur Erk, Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aydın Türkmen, TBV Danışma Meclisi Üyesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Alpay ve Türk Kalp Vakfı Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hüseyin Deniz Kılıç’ın değerli bilgileri ile yer aldığı etkinlikte, erken teşhisin önemine dikkat çekildi.
“Eş Dost Tavsiyesi İle İlaç Almak Yerini Yapay Zeka Destekli Sahte Uzmanlara Bıraktı”
Ayrıca TBV Başkanı Timur Erk: “Bugün dikkat çekmek istediğim bir diğer önemli konu da kişilerin maalesef hekim görüşü almadan, kulaktan dolma bilgilerle tedavilerine yön vermeleridir. Yakın zamana kadar eş dost tavsiyesiyle ilaç alan veya tıbben doğrulanmamış bitkisel ürünler kullananlardan bahsediyorduk. Bugün dijital medyanın ve yapay zekanın yükselişiyle birlikte, özellikle sosyal medyada takviyeler, ürünler, tedavi yöntemleri önerenleri görüyorum. Çok takipçili bu hesaplarda uzman olmayan kişilerin yapay zekadan destek alarak hazırladıkları videolar adeta bir uzman hekimmişçesine verdikleri tavsiyeler ve kontrolsüzce pazarladıkları bu ürünler, yazılan yorumlar ile ciddi anlamda tehlike içeriyor. Hatırlatmak istiyorum; uzman hekim haricinde size tavsiye edilen ilaçlar ve tedaviler tehlike arz etmektedir. İlaç kullanımında doz, kullandığınız diğer ilaçlar, eşlik eden hastalıklar, alerjileriniz gibi farklı değişkenler de uzmanınız tarafından değerlendirilmeli ve tedaviniz belirlenmelidir.”
“Bu hastalıkları zamanında saptayıp önlemini alabilirsek, mücadele edip ölüm oranını azaltmamız mümkün olur.”

Toplantıda söz alanTürk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aydın Türkmen: “Bugün konuşacağımız sorun toplumların büyük bir kesimini ilgilendiriyor. Dünyada 700 milyon kronik böbrek hastası, 500 milyon da diyabet hastası olduğu biliniyor. 60 milyon civarında da kalp yetersizliği hastası olduğu tahmin ediliyor. Rakamlar görüyorsunuz ki korkutucu boyutlarda. Türkiye’de bu durumda neredeyiz diye derneklerimizin yaptığı güzel çalışmalar var. Türk Nefroloji Derneği olarak bizim de oldukça net bilgilerimiz var. 2011-12 yıllarında yapmış olduğumuz Türkiye’deki tüm coğrafi bölgelerden örneklenme usulüne göre yapılan yaklaşık 10 bin hastayı içeren kronik böbrek hastalığı sıklığı yüzde 17. Her 6 kişiden 1’in de böbrek yetersizliği saptamak mümkün. İlerleyen dönemlerde de bu hastaların en ileri aşamaya gidip diyaliz ya da nakil gereksinimi duymaları mümkün. Dolayısıyla çok yoğun bir hasta popülasyonu var. Bu hastalarla ilintili olabilecek diyabet sıklığı Türkiye’de yüzde 13-15 civarında. 6-7 kişiden birinde diyabet olduğunu varsaymak gerekiyor. Hipertansiyon sıklığı biraz daha fazla. O da erişkin popülasyonunda yüzde 32 civarında. Her 3 kişinden 1’inde hipertansiyon saptıyoruz. Bu rakamları bilerek konuşmak ve ileriye bakmak gerekiyor. Eğer bu hastalıkları tedavi etmezseniz sonuçları çok kötü oluyor. Birincisi devlete, Sağlık Bakanlığı’na çok büyük bir mali yük getiriyor. İkincisi de bu hastaların yaşam süreleri kısalabiliyor. 3 hastalıkta da son döneme ulaşılırsa diyaliz hastaları, kalp yetersizliği, kalp krizi, inme, felç gibi durumlar oluyor ve hastanın hayatı tehlikeye girmiş oluyor. Bu nedenle zamanında saptayıp önlemini alabilirsek mücadele edip ölüm oranını azaltmamız mümkün olur.
Türkiye’de bu konularda yapacak çok şey var. Yararlılığı kanıtlanmış bazı ilaçlar yeni yeni kullanıma giriyor. Bazı ilaçlar izinle alınabiliyor fakat ilaçların etkinliğini gösteren kanıtlar arttıkça ilaçların geri ödemeye alınması ve hastalarımızın kullanması mümkün oluyor.
“ Türkiye’de her yıl yaklaşık 12 bin hasta diyalize başlıyor. Mevcut 80 binden fazla hemodiyaliz hastamızın ise yüzde 10 ‘a yaklaşan bir bölümünü ne yazık ki kaybediyoruz’’
“Böbrek yetersizliği 5 evreye ayrılıyor. En kötü evre son evre olan evre 5’tir ve burada diyaliz hastalarından bahsediyoruz. Evre 3 ve 4 hastaları genellikle semptomları ağır olmadığı için hekime ulaşmada zorlanıyorlar. Bu hastaları iyi taramak gerekiyor. O aşamada yakalarsak diyalize giden hasta sıklığını da azaltmamız mümkün.”
“Hedef: hastalığı 3.-4. evrede yakalamak”
Çarpıcı verilere dikkat çeken TND Başkanı Prof. Dr. Aydın Türkmen: “Türkiye’de her sene milyon nüfus başına 150 hasta diyalize gidiyor. Yaklaşık 11-12 bine yakın bir rakam. Diyalize giren hastalarımızın yaklaşık yüzde 10’unu kaybediyoruz. Özellikle kalp-damar hastalarını kaybediyoruz. 7-8 bin hasta diyalizde hayatını kaybediyor yerine 12-13 bin hasta giriyor. Bu durum da diyaliz hasta popülasyonu arttırmaktadır. Bir diyaliz hastasının devlete maliyeti senede genellikle 20-25 bin dolar arasıdır. Dolar olarak söylememizin nedeni ise kullandığımız sarf malzemelerin hepsi yurt dışından geliyor olması. Hastalığı 3-4 evrede yakalamamız gerekiyor. Bu hastaların tamamını nefrologlar görmüyor. Görse hastalıkların yönetimi çok kolay oluyor. Hastaların uzun süre diyalize ihtiyaçları olmadan takipleri mümkün olabiliyor. Onun için bu konularda ciddi düzenlemeler gerekiyor. Özellikle hipertansiyon ve diyabet bu bahsettiğim kronik böbrek yetersizliklerinin altındaki temel neden. Bu hastalıklar çok büyük bir kesimi ilgilendirdiği için erken tanınması lazım. Diyabetin ve hipertansiyonun bu kadar yoğun olduğu bir ülkede sık taramalar yapmak gerekiyor.
Bu yönde yaptığı çalışmalar için, özellikle ilkokul öğrencilerine sağlıklı beslenme ve spor alışkanlığı konusundaki çalışmaları için, Türk Böbrek Vakfı’na çok teşekkür ediyorum. Buradaki amaç tamamen bilinç yerleştirmek. Eğer küçük yaştaki bir çocuğu iyi eğitirseniz, sporu hayatına sokarsanız bu tip hastalıklar çok geç geliyor. Ama bunun bir kültür olması ve herkesin yapması gerekiyor.” dedi.

Türk Kalp Vakfı Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hüseyin Deniz Kılıç ise toplantıda kardiyologların böbrek hastalıkları açısından yaşadığı zorluklardan söz etti. Dr. Kılıç: “Kronik böbrek hastalığı ve yetersizliği kardiyovasküler hastalıklar açısından büyük bir risk faktörü. Böbrek hastalığının ağırlığına göre kardiak risk 2 ila 4 kat arasında artıyor. Bizler kardiyolog olarak kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda bir takım zorluklarla karşılaşıyoruz. Örneğin böbrek yetersizliği anemiye sebep oluyor. Anemi bizim açımızdan kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarını bozan bir durum. Bu da hastaların ileride kalp yetersizliği yaşamalarını tetikleyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Biz böbrek yetersizliği olan hastalarda koroner anjiyografi yapmaktan çekiniyoruz. Çünkü bizim kullandığımız kontrast maddeler, böbrek fonksiyon bozukluğu başlamış olan hastada böbrek tablosunun aniden bozulmasına neden oluyor. Bu nedenle çok zorda kalmadığımız sürece invaziv işlemlerden kaçınıyoruz. Özetle böbrek yetersizliği olan bir hastanın kardiyoloji kontrolü dikkat gerektiren zorlu bir süreç.”
“Böbrek hastalığında son evreye gelene kadar hiçbir bulguya rastlanmayabiliyor. Bu nedenle rutin tetkikler çok önemli”

Toplantıda söz alanTBV Danışma Meclisi Üyesi, Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Alpay: “Türk Nefroloji Derneği’nin 2023 yılındaki kayıtlarında kronik böbrek hastalıklarının yüzde 34’ü diyabet, yüzde 27’i hipertansiyon kaynaklı olarak yer almaktadır. Yani değerleri topladığımızda yüzde 55-60 oranında. Hipertansiyon ve diyabetin ülkemizdeki böbrek popülasyonuna sebep olduğunu biliyoruz. Bu oranlara bakarak bu iki hastalığın erken evrede ve etkin tedavi edilmesi ile kalp ve böbrek komplikasyonlarının önlediğini biliyoruz. Bu iki hasta grubunun erken dönemde tedavi edilmesi çok önemlidir. Şeker hastalığına bağlı böbrek hastalığı hem tip1 hem de tip 2 diyabet grubunda olmaktadır. Her iki grupta 15-20 yıllık süreçte toplamda % 20-25 diyabet hastası böbrek yetersizliğine ilerlemektedir. Erken evredeki tedavilerde bütün amacımız hastanın böbrek yetmezliğinin son evreye yani diyalize gitmesini engellemektir. Çünkü bu aşamadaki sürecin 15-20 yıl gibi uzun bir zamanı vardır. 55-60 yaşlarındaki insanın diyaliz hastası olması var, 70-80’li yaşlara kadar iyi bir tedavi ile hiç diyaliz hastası olmaması var. Dolayısı ile erken evrenin önemi hastalar için son derece mühim.” dedi.
Türkiye’nin tüm bölgelerini kapsayan bir çalışmadan da bahseden Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Alpay: “Ülkemizin tüm bölgelerinde yapılan bir çalışma var. Tuz tüketimi ortalama 16-18 gr civarında. Biz hipertansiyon hastalarında 2 gram tuzdan bahsediyoruz. Tuz tüketiminin tansiyon hastalığı ile ilişkisini biliyoruz. Şeker hastalığının da ilaçları ve tedavisi çok önemlidir. Böbreklerin etkilemesi ile ilgili hastalıklarda böbrekler son evreye gelene kadar vücutta hiçbir klinik bulgu vermeyebilir. Bu nedenle özellikle hipertansiyon ve diyabet hastalarının böbrek tutulumu açısından periodik tarama yapılması gereklidir. Her tansiyon ve şeker hastasında kan tahlillerinin yanında idrar tahlili de yapılması çok önemlidir. Özellikle tek bir idrar tahlilinde kişinin böbrek hastası olup olmadığını, riskini söyleyebiliyoruz. Bu anlık verilen bir idrarda bakılan mikroalbumin testidir. Sonuç olarak hastalarımızı bu testlerle tarayarak böbrek yetmezliği durumu ve evresini tespit ediyoruz. Her saptadığımız evrede çok iyi ilaçlarımız var, tedavi ve takiple son evre olan evre 5’e gitmesini engelleyebiliyoruz.