Türk Gastroenteroloji Derneği ve Dünya Gastroenteroloji Organizasyonu (WGO) ile ortaklaşa düzenlenen Dünya Gastroenteroloji Kongresi (WCOG 2019), İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türk Gastroenteroloji Derneği öncülüğünde Türkiye’de ilk kez düzenlenen Dünya Gastroenteroloji Kongresi’ne ilişkin düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada kongrenin Türkiye’de yapılabilmesi için büyük emek sarf edildiğini söyledi. Kongre katılımcı sayının beklentilerinin üzerinde bulunmasının memnuniyet verici olduğunu ifade eden Prof. Dr. Bor, “Kongreye 95 ülkeden 2.260 kişi katıldı. 1025 özet bildiri gönderildi. 31 Sempozyum düzenlendi. Bu rakamların Dünya Gastroenteroloji Organizasyonu için de oldukça önemli olduğunu düşünüyorum” dedi. Kongrede, Türkiye için önemli 2 konuyu özellikle ortaya koymak istediklerini ifade eden Bor, “Bir tanesi, ülkemizde yoğunlukla Anadolu’da çok görülen çölyak hastalığı, diğeri ise literatürdeki tek Türk adıyla anılan Behçet hastalığı. Kongrede bunlara özel oturumlar konuldu” diye konuştu. Türkiye’de 906 gastroenterolog bulunduğunu ve bu sayının çok az olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Serhat Bor, “Türkiye’nin çok fazla sayıda gastroenteroloğa ihtiyacı var. Ama bakanlık yan dallarda sayıyı artırmayı düşünmüyor” dedi.
Dünya Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cihan Yurdaydın da WGO’nun, Avrupa, Amerika, Asya-Pasifik gastroenteroloji derneklerinin yanında ayrı bir öneme sahip olduğunu vurguladı. WGO’nun amacının, yapısında bulunan komiteler aracılığıyla gastroenteroloji eğitimi ve disiplinini mümkün olduğunca homojen bir şekilde dünyanın her tarafında sağlamak olduğunu aktaran Yurdaydın, şöyle konuştu: “Bu amaçla kurduğumuz dünya genelinde 23 eğitim merkezimiz var. Bu eğitim merkezlerinde kendi ülkelerinde eğitim alamayan hekimler eğitim alabiliyor. Bu eğitimler Fransa’dan, İngiltere’den de alınabiliyor ama o zaman da şöyle bir problem ortaya çıkıyor; eğitim alan bu ülkelere alıştıktan sonra kendi ülkesine dönmüyor. Bu sefer iş beyin göçüne dönüşüyor.” Gastroenteroloji eğitim merkezlerinde bu eğitimlerin 1-2 yılda verildiğini bildiren Yurdaydın, hekimlerin, merkezlerinde eğitim almaları durumunda kendi ülkelerine dönüp hizmet ettiklerini anlattı.
Prof. Dr. Yurdaydın, WGO’nun 2 yılda bir dünya kongresi düzenlediğini hatırlatarak, “2 yıl önceki kongre ABD’deydi. Şimdi İstanbul’dayız. Açıkçası burada sayısal anlamda başarısız olacağımız endişesi taşıyorduk ama muhteşem bir kongre oldu. Kolombiya’dan, Uruguay’dan, Güney Amerika’dan yoğun katılım gerçekleşti. 80 konuşmacı vardı. Bunun 12 tanesi Türk konuşmacı idi. Kongrede ayrıca, ultrasonografi kursları, endoskopik video gösterileri ve mezuniyet sonrası kurslar da düzenlendi” dedi.
KARACİĞER YAĞLANMASI, HEPATİTTEN DAHA TEHLİKELİ
Prof. Dr. Serhat Bor, tıbbın artık hepatitlere büyük ölçüde çözüm bulduğunu, şu anda en büyük tehlikenin aşırı kiloya bağlı karaciğer yağlanması olduğunu söyledi. Prof. Dr. Bor, “Hepatitler artık dünya için sorun olmaktan çıktı. Hepatit B de C de ilaçlarla oldukça başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Dünya nüfusunun dörtte birinin karaciğerinde yağlanmaya bağlı büyüme var. Burada önemli olan bu yağlanmaya iltihabın eşlik edip etmemesi. Bu kişilerin yüzde 25’inde, iltihap da eşlik ediyor. Bu da ‘Nonalkolik Steatohepatit’ dediğimiz alkole bağlı olmayan siroza yol açıyor. Bunun ilaçla tedavisi de yok. Tek tedavi zayıflamak, sağlıklı beslenmek ve hareketli hayat” diye konuştu.
Prof. Dr. Bor, bu kişilerde kalp hastalıkları riski ve bunlara bağlı ölümlerin de görüldüğüne dikkat çekerek, “Obezite şu an en büyük sorun. Gürbüz çocuk meselesi var. Çocuklar da obez. Dünyanın hiçbir yerinde karaciğer yağlanmasının tedavisi yok, bu hastalık için bir ilaç yok. Tedavisi bedava aslında. Cebinize para da kalıyor. Az ye, yürüyüş yap. Kilo verdiniz mi ilerlemesi duruyor. Daha iyi bir yol ise koruyucu hekimlik. Yani hiç kilo alınmaması. Ultrason bu hastalığın taramasında çok yararlı ama iltihap da eşlik ediyor mu bunu ancak basit karaciğer testleriyle anlayabiliyoruz. Yağlanmanın yanı sıra hastanın karaciğer enzimleri yüksekse mutlaka siroza ilerleyebilecek potansiyel var mı yok mu bu araştırılmalı” dedi.
TÜRKİYE’NİN ÜÇTE BİRİ SİNDİRİM SİSTEMİ HASTASI
Türkiye’de yeni yapılan bir araştırmaya göre toplumun yüzde 30’unda fonksiyonel sindirim sistemi hastalığı olduğuna işaret eden Dünya Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cihan Yurdaydın da, “Türkiye’de 906 gastroentereloji uzmanı var. 100 binde 1 kişiye gastroenteroloji uzmanı düşüyor. Ama aslında sindirim sistemi hastalıkları toplumda çok yaygın. 4 bin kişiye anket 3 bin kişiye ultrason taraması yaptık. Toplumun yüzde 30’u fonksiyonel sindirim sistemi hastalığı; yüzde 70’inde de hastalık olmasa bile sindirim sistemi şikayeti var. Obezitede Avrupa birincisiyiz. Bunun karaciğer yağlanmasına yansıması da inanılmaz düzeyde” şeklinde konuştu.
TIBBİ TEKNOLOJİ SAYESİNDE ERKEN TEŞHİS MÜMKÜN
Kongre Bilimsel Komite Eşbaşkanı Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu ise, gastroentereloji alanındaki teknolojik gelişmelerin tamamının Türkiye’de de kullanılabildiğini vurgulayarak, “Bir endoskopi sırasında görüntüyü gerçek zamanlı olarak 500 kez büyütebilecek, hücreyi gösterebilecek aletlerimiz var artık. Sindirim sistemi kanserlerinin taranması ve erken tanısı için bu çok önemli. Olağanüstü hızla artıyor bu kanserler. Bugün kolon kanseri özellikle en öldürücü kanserler içinde ikinci sırada. Görülme sıklığı açısından da erkeklerde 3, kadınlarda 4. sırada. Kolon ve büyük ölçüde mide ve yemek borusu kanserleri önlenebilir kanserler aslında. Tanısal endoskopların gelişmesi sayesinde erken yakalayıp riskli grupları ayırarak izlem altına alıp önleyebiliyoruz. 50 yaşından sonra bir kez kolonoskopi yaptıranların kolon kanserine yakalanma riski yüzde 70 azalıyor” dedi.