Ağır iş yükü, dava korkusu ve tükenmişlik: Cerrahi branşlarda alarm zilleri çalıyor…
Türkiye’de son dönemde Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) tercihlerinde kalp ve damar cerrahisi gibi büyük cerrahi branşların son sıralarda yer alması, sağlık sisteminde önemli bir uyarı sinyali olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, yoğun iş yükü, yüksek sorumluluk ve psikolojik yıpranma nedeniyle genç doktorların artık bu alanları tercih etmediğini söylüyor.
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Köksal ve Doç. Dr. Rıfat Özmen, hem Türkiye’de hem de dünyada yaşanan bu dönüşümü anlattı; çözüm için somut önerilerde bulundu.
“Yakında Türkiye’de yetişmiş Kalp Cerrahı Bulamayabiliriz”
Prof. Dr. Cengiz Köksal’a göre, tehlike artık kapıda: “Evet, yakında ‘Türkiye’de doğmuş ve yetişmiş’ kalp ve damar cerrahı bulamayabiliriz. Bunun yerini farklı ülkelerden gelen doktorlar alabilir.”
Prof. Dr. Köksal, bu tablonun nedenlerini şöyle özetliyor: “Kalp ve damar cerrahlarının iş yükü çok fazla, sorumlulukları çok yüksek. Tıp fakültesi sonrası 5 yıl uzmanlık eğitimi, ardından 2 yıl zorunlu hizmet geliyor. Her gün hasta ve yakınlarıyla ‘ölüm kalım’ konuşmaları yapıyoruz. Bu, genç hekimler için büyük bir psikolojik yük.” Açık kalp ameliyatlarının hayati riski %2–3 civarındayken, bu oran fıtık ameliyatlarında sadece %0.4. Prof. Dr. Köksal’a göre bu fark, cerrahlar üzerinde ciddi bir stres yaratıyor: “Her gün hastalarımıza ve yakınlarına tüm çabamızı gösterdiğimizi anlatıyoruz, ama sonuç her zaman istediğimiz gibi olmayabiliyor. Bu sorumluluk duygusu çok ağır. Gençlerin bu branşı seçmemesinin temel nedeni bu.”
“Avrupa Cerrahı yorulmak istemiyor, Amerika’da denge kazançla sağlanıyor”
Prof. Dr. Cengiz Köksal, yalnız Türkiye’de değil, Avrupa’da da benzer bir eğilim olduğunu belirterek, “İngiltere’de ve Almanya’da, yerli doktorlar kalp cerrahisi gibi ağır branşları tercih etmiyor. Bunun yerine pratisyenlik (GP) yapmayı seçiyorlar. Çünkü iş yükü ağır, kazanç farkı da az. Ancak Amerika’da tablo farklı. Amerika’da kalp cerrahlarının iş yükü çok daha fazla ama kazanç da o oranda yüksek. Yüksek sorumluluk, yüksek kazançla dengeleniyor. Bizde bu denge maalesef yok.”
Cerrahi branşlardan uzaklaşmanın asıl nedeni “Ağır İş yükü ve psikolojik baskı”
Prof. Dr. Köksal, gençlerin cerrahi branşları seçmemesinin yalnızca maddi değil, manevi nedenlerle de ilişkili olduğunu belirtiyor: “Asıl neden maddi kazanç değil; ağır iş yükü, yüksek sorumluluk ve sürekli ölüm-kalım baskısı. Dava korkusu, şiddet riski, medyadaki yıpratıcı dil de motivasyonu azaltıyor.”
Çözüm için önerilerini ise şöyle sıralıyor:
Çalışma koşullarının insani düzeye çekilmesi
Malpraktis süreçlerinin hem hekimi hem hastayı koruyacak biçimde yeniden düzenlenmesi
Ekip desteği ve nöbet sisteminin güçlendirilmesi
Adil ücret ve performans modeliyle yüksek riske karşı denge kurulması
“Türkiye bu tabloyu değiştirmek istiyorsa, cerrahların sürdürülebilir koşullarda çalışmasını garanti altına almalı.”
Zorlu koşullara rağmen Köksal genç doktorlara umutlu mesaj veriyor: “Kalp ve damar cerrahisi çok emek istiyor ama bir hastayı hayata döndürmenin verdiği manevi tatmin hiçbir şeyle ölçülemez. Eğer sabrınız, ekip ruhunuz ve etik duruşunuz varsa, bu meslek size benzersiz bir anlam sunar.”
“TUS’ta son sıralarda olması bir uyarı sinyali”

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Rıfat Özmen ise Tıpta Uzmanlık Sınavı sonuçlarını şöyle değerlendiriyor: “Kalp damar cerrahisinin son sıralarda yer alması, tıp eğitiminde ve sağlık sisteminde ciddi bir dönüşümün göstergesi. Gençler artık sadece bilime değil, iş-yaşam dengesine ve gelecek güvencesine bakarak tercih yapıyor. Her stajda ‘Kalp cerrahisi düşünen var mı?’ diye sorduğumda genelde bir ya da iki el kalkıyor. Öğrenciler bu alanın güzelliklerinden çok, zorluklarını görüyor. Cerrahiye ilgiyi yeniden artırmak için mentorluk ve teknoloji şart. Cerrahi eğitim yalnızca teknik beceriye indirgenmemeli. Takım çalışması, liderlik ve yaratıcılık yönleri de öğretilmeli. Ameliyathanelere erken dönemde dahil olan öğrenciler, cerrahiyi bir tutkuya dönüştürebilir. Simülasyonlar, sanal gerçeklik ve robotik cerrahi eğitimleri artık cerrahinin ayrılmaz parçası olmalı. Derneklerimizin genç asistanlara yurt içi ve dışı gözlem imkânı sağlaması da çok önemli.”
“Cerrahinin geleceği teknolojiyle iç içe”
Özmen, önümüzdeki dönemin “teknolojiyle bütünleşmiş cerrahi çağı” olacağını belirterek şöyle konuştu: “Minimal invaziv ameliyatlar, hibrit ve robotik cerrahi teknikleri artık standart hale geliyor. Türkiye’de genç cerrahlar bu dönüşüme çok açık. Kapak tamirleri, koltuk altından yapılan operasyonlar, kapalı aort ameliyatları hızla yaygınlaşıyor. Önümüzdeki 10 yılda kalp cerrahisi, klasik açık cerrahiden çok, ekip çalışmasına dayalı, multidisipliner bir yapıya evrilecek. Gelecek ekip ruhuna sahip olanların dönemi olacak. Cerrahi bir yaşam biçimidir; bu yaşam biçimini sürdürülebilir kılmak, gençlere umut verebilmekten geçiyor. Türkiye, kalp ve damar cerrahisi gibi yüksek sorumluluk isteyen branşlarda hekimlerin mesleki tatminini koruyabilirse, geleceğini de koruyacaktır.”





