Hüseyin SARPKAYA yazdı…
Son yıllarda sağlık alanında hizmet kalitesinin ve sağlık hizmetine ulaşımın artması neticesinde kamunun bu alanda daha fazla yatırım yapma ihtiyacı doğurmuştur. Yeni bir uygulama alanı olan kamu ve özel sektör işbirliği neticesinde bir kamu idaresi ile tüzel kişilik olarak faaliyet gösteren bir ya da daha fazla özel sektör şirketi arasında imzalanan uzun vadeli yap işlet devret modeli olarak değerlendirebiliriz.
Bu modelde, kamu tıbbi birimlerde kendi insan kaynağını kullanarak ve uygun sağlık sistemi için teknolojik hedefleri belirleyerek sözleşme süresi boyunca üzerinde anlaşır, hizmetlerin sunumunu oluşturmak, sürdürmek ve/veya yönetmek üzere özel teşebbüsü yetkilendirir. Özel sektör sunduğu hizmetler için ödeme alırken bina, elektromekanik alt yapı mobilya tefrişat, teknolojik ve tıbbi ve donanım gibi yatırım alanları için belirli bir çarpanda kira almaktadır. Aynı zamanda kamunun verdiği kira garantisi uluslararası finans pazarında teminat yerine geçerek özel kuruluşa uzun vadeli borçlanma imkânı sağlar.
Ülkemizde 3 Temmuz 2006 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun onayladığı bir yönetmelik ile kamu sağlık tesislerinin kiralama karşılığı yaptırılması ve tesislerdeki tıbbi hizmet alanları dışındaki hizmet ve alanların işletilmesi karşılığında yenilenmesi olanaklı kılınmıştır. Sağlık Bakanlığı bu model ile 30 yakın ilimizde sağlık kampüsleri kurmayı hedeflemektedir. Buna göre ihtiyaç duyulan Finansmanı özel sektör ortaklıkları ile sağlayacaktır.
Bu uygulama dünya genelinde birçok ülkede, kamu yönetimleri tarafından artan sağlık ihtiyaçlarını karşılanması için sağlık alanında hizmetlerin sunumunda Kamu Özel İşbirliği Modelinin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Dünyada uygulanan bazı örnekleri sizler ile paylaşmak isterim.
Avrupa’da: 2010 yılının ilk yarısında 4 milyar USD’lik bir hastane yatırımının PPP modeli ile gerçekleştirilmesi ilan edildi. Bunlardan en büyüğü 1,5 milyar Euro maliyetli 700 yataklı İsveç’teki Karolinska Hastanesidir. Bu hastane son dönemde İlan edilmiş PPP modeli ile gerçekleştirilen en büyük hastane olma özelliğini taşıyor. Hastane 2018 yılında tam kapasite hizmete girmesi öngörülmüştür.
İspanya’da Vigo Hastanesi 375 milyon Euro yatırımla 1465 yatak kapasitesi sunacak şekilde PPP modeli ile gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.
Kanada’da son 5 yılda British Colombia, Ontario ve Quabec eyaletlerinde 10 milyar USD değerinde sağlık sektörü PPP projesi gerçekleştirildi. 2010’da McGilİ Üniversite Hastanesi finansal kapanış gerçekleştirdi ve Kuzey Amerika’nın PPP modeli ile gerçekleştirilen en büyük hastanesi olarak 2014 yılında l,3 milyar USD maliyetle açılması planlanmaktadır.
Hem sağlık sektöründe hem de diğer sektörlerde gerçekleştirilen Kamu Özel İşbirliği projelerine yönelik eleştirilerde yok değildir. Örneğin İngiltere, Avustralya, Japonya, İtalya ve diğer bazı ülkelerde gerçekleştirilen bazı uygulamaların tam olarak başarıya ulaşamadıkları bilinmektedir. Fakat ülkemiz özel bir durumu söz konusudur malum mevcut devlet hastanelerimiz ekonomik ömrünü tamamlamış, deprem riski taşıyan, hem fiziki alan ve teknolojik açıdan yetersiz durumdadır. Bu sebepten kamunun hasta memnuniyeti açısından bu yapıyı yenilemesi elzemdir. Sağlık Bakanlığımızın yaptığı maliyet analizlerinde Kamu Özel İşbirliği projelerinin daha avantajlı olduğu görülmektedir.
Kamu Özel İşbirliği modeli büyük finans gerektiren bazı projelerin özel sektör kaynakları ile finanse edilmesine olanak sağlayan bir finans modelidir. Bu model devletin bir özel şirket grubuyla uzun süreli (30 yıla kadar) sözleşme ilişkisi kurması esasına dayanan bir yap işlet modelidir. Bu model kapsamında topluma, sağlık hizmetlerinin daha hızlı ve daha kaliteli bir şekilde verilmesi amaçlanmaktadır. Kamunun üzerindeki yükün bu yolla hafiflemesi beklenmektedir. Bu beklenti neticesinde kamu hizmetlerinin daha hızlı ve etkili bir şekilde halka ulaşımının sağlanması amacı taşımaktadır.
Ancak Kamu Özel İşbirliği’nin tüm bu olumlu özellikleri yanı sıra şehir hastanelerinin hepsinin aynı süreçte hizmete alınması hekim ve yardımcı sağlık hizmetleri personeli ihtiyacı açısından problem çıkartabilir. Yanı sıra hizmete alım surecinde özelikle kamu hastaneler birliği tarafında devreye alma aşamasında mevcut yöneticilerin sözleşmelere tam vakıf olması gerekmektedir. Süreç içeresinde taşınacak hastanelerin şehir ekosisteminde hasar vermesi engellemelidir. Şehir hastanelerin özelikle milli tıbbı malzeme ve yerli malı kullanımı teşvik edilmelidir. Bu yapıları fırsat bilerek teknolojinin yerlileştirilmesi hususunda önlemler alınmalıdır. Bu konudaki suistimallerin önüne geçilebilmesi için de denetimlerin etkin olarak yapılması gerekmektedir.