Sağlık kamuoyu için Şehir Hastaneleri önce bir efsaneydi. Sonra hızla ete kemiğe büründü ve kısa süre sonra peşpeşe açılarak hayatımıza giriyor. Açılıyor ama açılırken de pek çok tartışmayı beraberinde getiriyor.
Bu tartışmaların en başında artık dünyada bizden başka herkesin “yönetilemiyorlar” diye vazgeçtiği dev hastaneler inşa etmek geliyor. Gelişmekte olan ülkelerin en böbürlendikleri şeylerden birisi dünyanın “en”lerine sahip olmaktır. Dünyanın en büyük kamu-özel ortaklığı (PPP) hastanelerini inşa ederek acaba böyle bir yanlışa mı düşüyoruz? Gerçi devlet yetkililerimiz artık bizim büyük hastaneleri yönetebildiğimizi söylüyorlar. Hakikaten Asklepiondan bu yana bu topraklarda ciddi bir hastanecilik birikimimiz olduğuna hiç şüphe yok. Yine de ihale kazanan özel sektör temsilcilerinden, bu hastanelerde görev yapacak olan ve inşaatları gezen deneyimli hekim arkadaşlardan duyduklarımız bize yönetim ile ilgili önemli sıkıntıların yaşanabileceğini gösteriyor.
Finansman bulundu
Yıllar önce şehir hastaneleri projesini ilk duyduğumda finansmanda sorun olur diye düşünmüştüm. Ama projeye gönül veren dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız ve iktidar o zaman bir şekilde finansmanı buldu. Herhalde projeye devlet garantisi verilmesi de işi kolaylaştırdı. Şimdi çıksak parayı bulur muyuz bilmiyorum. Her neyse onların görevi parayı bulmak, bizim görevimiz bu kurumların en verimli şekilde çalışmasını sağlamak. Proje uzun süre Sağlık Bakanlığı ve devlet yetkililerinin de kafasını karıştırdı, belki de sağlık kamuoyunda efsane olarak anılmalarının bir sebebi bu oldu. Ayrıca yurt dışında bile yatırım yapan büyük özel sağlık kurumları bu projelerde nedense yer almadılar. Projeleri alanlar daha önce çeşitli inşaat işleri yapmış büyük firmalardı ama hiçbirisi hastaneci değillerdi. Şimdi bir şekilde hastaneciliğe girmekten ne kadar mutlular bilemiyorum.
Binlerce yatak kapasitesi
Dev binalar; dev ulaşım, iletişim ve dolayısıyla yönetim sorunları getirir. Bizde hastane ziyareti batıdan farklı olarak sosyal bir olgudur, hastaya gitmemek büyük ayıp sayılır. Ayrıca kadınların evden çıkabilmesi için makul bir sebeptir! Binlerce yatak binlerce hasta ziyaretçisi demektir. Günde şu kadar bin poliklinik yapacağız diye hesap yapılıyor ama bu hastalar ve yakınları oralara nasıl taşınacak ve hastanenin içinde nasıl dolaşacak bilinmiyor. Tanıtım filmlerinde havaalanlarındaki gibi bazı küçük arabalarla hastalar taşınıyordu ama binlerce hasta için bunlardan yüzlercesinin gidebileceği çok geniş otobanlara ihtiyaç var. Ankara’daki projelerden birinde maazallah yanlış durakta indiniz mi birkaç kilometre yol yürümeniz gerekebilecek deniyor. Ameliyathaneler ile hasta katları arasında çok uzun mesafeler olduğu söyleniyor. Tüm bunlar efsanede olabilir, yaşayarak göreceğiz. Bu argümanlara karşı özellikle büyük şehirlerimizde köklü hastanelerin artık bir hurda haline geldiğini ve mutlaka yenilenmeleri gerektiğini belirtmeliyiz.
Kurum kültürü
Hastaneler kültürün çok önemli olduğu kurumlardır. Öyle ki bir Ankara Numune Hastanesinin, Dışkapı SSK’nın tuğlaları bile size bir şey öğretir. Geçtiğimiz yıllarda tüm olanaksızlıklara rağmen dünya çapında insanlar yetiştirmeyi, yüzbinlerce hastaya şifa bulmasını sağlayan bu kültürdür. Eski kurumları yeni yerlerde yeni binalara taşıyacağız, mutlaka kültürleri değişecek. Değişim bazen iyi bazen iyi olmayan sonuçlar verebilir. Ancak bu yeni yapıları yönetecek kişilerin kurum kültürüne özen göstermeleri ve eskiyle yeniyi titizlikle harmanlayarak daha güzele doğru ilerlemeyi sağlamaları gerekmektedir.
Hizmetlerin outsource edilmesi
Sağlık hizmetinin her anlamda bir bütün olduğunu sıklıkla unutuyoruz, şehir hastaneleri projesinde de bunu yine ıskaladık. Bu hastanelerde sağlık hizmetinin bir kısmı Sağlık Bakanlığı tarafından verilirken laboratuar, radyoloji, nükleer tıp, radyoterapi gibi bölümler ve destek hizmetleri inşaatı yapan yatırımcı firma tarafından sunulacak. Hastanelerde hizmetlerin bir kısmının outsource edilmesinin sakıncaları üzerine dünyanın her yerinden yayınlar yapılıyor. Tek bir örnek vereceğim, temizlik hizmetinin outsource edilmesi İngiltere’de iyi araştırıldı ve dirençli hastane enfeksiyonlarına zemin hazırladığı ortaya kondu. Hizmetin doğal olmayan şekilde parçalanması hukuki yönden de çok sorun çıkaracağa benziyor. Örneğin mobilize edilmek üzere odasından çıkan, o sırada ayağı kayıp yere düşerek zarar gören hastanın tazminatını kim ödeyecek? Belki de bu nedenle kamu tarafı kılı kırk yarıyor ve kendini sağlama almak için sözleşmelere çok ayrıntılı maddeler koymaya çalışıyor. Ama sağlık hizmetlerinde o kadar çok ayrıntı, o kadar çok bireysel durum vardır ki ne yapsanız her şeyi kapsayamazsınız.
Sağlığı Geliştiren Hastane
Bu dev hastaneler sağlıktaki global trendlerle ne kadar uyumlu diye bir soru sorduğumuzda da maalesef olumsuz yanıt alıyoruz. Önümüzdeki dönemde sağlığın korunması ve geliştirilmesi daha da ön plana çıkacak. Yaşlılık, diyabet ve kronik hastalıklar, kanser geleceğin en önemli sağlık problemleri olarak kendini gösterecek ve devlet ya da kişi sağlık harcamalarının büyük bölümünü teşkil edecek. Bu sorunlar kişinin hastane başvurularına sebep olsa da birinci basamakta takipleri çok daha önem taşıyacak. Henüz kendi organizasyon şemasını tam olgunlaştıramamış, sevk zincirini kuramamış Bakanlığımız bu devasa yapılarla aile hekimliği merkezlerini nasıl bütünleştirecek? Bu hastaneler yönetim, organizasyon ve kurum kültürü bakımından daha en baştan “Sağlığı Geliştiren Hastane” olarak yapılandırılmalıdır. Her yönüyle bu kurumlar “Yaşlı Dostu Hastane” olmalıdır. Bütün dünya maliyetleri düşürmek için hastaların mümkün olduğu kadar hastane dışı yapılarda takip tedavi edilmesine kafa yorarken biz muazzam büyük hastaneleri doldurmaya çalışarak aldığımız kredileri finanse etmeye çalışacağız.
İnsan gücü planlaması
Sağlık insan gücü planlamasında hep büyük eksikliklerimiz oldu. Bazen doktor, bazen hemşire, bazen anestezi teknisyeni; ben meslek hayatım boyunca her tür elemanın eksiği veya fazlalığını yaşadım. YÖK’te bu soruna çare olmadı. Şimdilerde aşırı sayıda sağlıkçı yetiştiriyoruz, bırakın onlara iş bulmayı staj bile yaptırmakta zorlanıyoruz. Kimsede bu gidişe dur demiyor. Umarım şehir hastaneleri sağlık insan gücü planlamasında bir virajı almamıza sebep olur. Bu hastanelere koyacağımız teknoloji için kafa yorduğumuz, zaman harcadığımız kadar onları kullanacak hizmeti verecek insanlar için de kafa yormalıyız. Çünkü çok sayıda kalifiye insan istihdam edilecek ve bunların sürekli eğitimi de gerekecek. Hele ki sağlık turizmi de bu hastanelerin önemli bir ilgi alanı olacaksa dış dünyayla ve özel sektörle rekabet etmek için insan kaynağına artık Sağlık Bakanlığımızın farklı yaklaşım yapması gerekecek.
Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi
Şehir hastaneleri projesi baştan itibaren biraz kapalı kutu oldu. Sağlık kamuoyunda Şehir Efsanesi olarak anılması boşuna değil. İletişim ve PR çalışmaları da güzel bir şekilde yapılmadı. Umarız bundan sonra bu işlere dikkat edilir ve yanlış anlamalar düzeltilir. Tabii yönetim yapısı da sağlık kamuoyunu tatmin etmeli. Ben kurullarla yönetimin önemli olduğuna inanırım. Borsada halka açık şirketler için tavsiye edilen “Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi”nin bu hastanelerin tepe yönetiminde mutlaka yer alması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca finansmanda devlet garantisi yani hastaneler iyi çalışmayıp gelir getirmediğinde yatırımcı firmaların zararının kamu tarafından karşılanması durumu bizlere, her vatandaşa bu kurumları denetleme ve yönetimi konusunda fikir yürütme hakkı veriyor. Pek kolay olamayacağını düşünüyorum ama bürokrasimizin ve yüklenici firma yetkililerinin kendilerini zihnen bu yeni duruma da hazırlaması icap ediyor.
Hastanecilik geleneğimiz çok eski ve çok kuvvetli
Bu düşüncelerim nedeniyle şehir hastanelerine hepten karşı olduğumu düşünmeyin. Kim parayı bulmuşsa Allah ondan razı olsun diyor ve yapan firmalara da teşekkür ediyorum; sonuçta bize böyle dünya ölçeğinde önemli eserler kazandıracaklar. Biz Bergama’daki Asklepion’u, Gevher Nesibe’yi, Hipokrat’ı, İbni Sina’yı, Aziz Sancar’ı var etmiş topraklarda yaşıyoruz, hastanecilik geleneğimiz çok eski ve çok kuvvetli. Dünyanın sağlıktaki önder ülkelerinden birisiyiz, çünkü sağlığın her alanında hatırı sayılır başarılarımız var. Zoru severiz, bu kurumları da sağlık sistemimize bir şekilde entegre ederek verimli çalıştıracağımıza içtenlikle inanıyorum. Bunu da zamanın ruhuna uygun, paylaşımcı, şeffaf bir yönetim anlayışıyla kolayca yapabiliriz.