Prof. Dr. Melih BULUT yazdı…
Sağlığın ekonomik hacim olarak yakın gelecekte gıda ve tarımı geride bırakarak lider sektör olacağını hep konuşuyoruz. Bu liderliğe layık olmak için hareketlenmeliyiz. Hareketlenmeliyiz; yani şimdiye kadar yaptıklarımızın, başardıklarımızın ötesinde gayretler içerisine girmeliyiz. Çünkü biz sağlık sektörü, toplum ve bireyler için doğruları yaptığımız için liderlik koltuğuna oturmuyoruz. Daha çok insanlar yaşlandığı için, kronik hastalıklarla yeterince mücadele edemediğimiz için, sağlığı koruma ve geliştirmeye yeterince önem vermediğimiz için artan sağlık giderleri nedeniyle lideriz.
Sağlık sektörünün hangi paydaşı veya meslek mensubu olursak olalım hareketlenmemizin en önemli hedefi “Bütün Devlet Politikalarında İnsan Sağlığını Öncelemenin Temini” olmalıdır. ABD’de uzun zamandır insan sağlığını doğrudan ilgilendirmeyen araştırmalara devlet desteği verilmiyor; Avrupa Birliği Dünya Sağlık Örgütünün tüm politikalarda sağlık yaklaşımını benimsiyor. Bizde de sivil toplum kuruluşlarımız, meslek örgütlerimiz artık sadece kendi grupları için lobicilik yapmakla yetinmeyerek bu hedefe ulaşmak için farklı çabalar içerisine girmeli. Aynı işleri yaparak farklı sonuçlar elde edemeyiz. Farklı sonuç almak için farklı işler yapmalıyız. Önümüzde seçimler var. Siyasi partileri halkın en önemli gündem maddesinin sağlık olduğuna ve topluma sunacakları projelerinin ne kadar insan sağlığıyla ilgiliyse onlara o kadar oy kazandıracağına ikna etmeliyiz. Bütün Politikalarda Sağlık Hareketi o halde her sağlıkçının meselesi olmalı.
Tüm politikalarda sağlık hedefiyle yakından ilgili, ikinci hareketlenme alanımız sağlığı koruma ve geliştirme olmalı. Çünkü şu anda tüm bireylerin sağlıklarıyla ilgili öncelikli beklentisi bu. Örneğin, yaşadığımız kentleri “Sağlığı Geliştiren Kent” haline getirebiliriz. Havası temiz yerleşim birimimiz neredeyse yok, niçin sağlıksız kentlerde yaşayalım? Bu konuda da sağlıkçılar olarak yapabileceğimiz çok iş var. Gelecek yıl yerel seçimler yapılacak, adayları ve siyasi partileri bu konuda bir taraftan zorlayalım bir taraftan da teknik destek verelim. Hatta sadece sağlığın geliştirilmesiyle yetinmeyelim; “Yaşlı Dostu Kent” hedefini benimsemeleri için kamuoyu baskısı yaratalım. Aslında Türkiye’de her partiden bunu başarmış, örnek alınabilecek il, ilçe belediyeleri ve başkanları var.
Çalıştığımız hastanelerin “Sağlığı Geliştiren Hastane”, üniversitelerin “Sağlığı Geliştiren Üniversite” olması için de hareket başlatmalıyız. Şehir Hastaneleri birbiri ardına yapılıyor ama bunların birinci basamak ve evde bakım ile entegrasyonu sağlanmadan hastaların yararına kullanılabilmeleri pek mümkün olmayacak, sağlığı geliştiren hastane olmaları bir yana! Üniversitelerimizin sadece öğrencilerin hastalıkları ile değil tüm çalışanlarının sağlığının korunma ve geliştirilmesine önem verdiği bir duruma gelmesi ne güzel olurdu değil mi? Her tıp fakültesinin bu konuda yol gösterebilecek gayet yetkin başta halk sağlığı bölümü olmak üzere pek çok birimi var. Üstelik bu çalışmalar kurum içinde ve dışında yoğun disiplinlerarası işbirliklerini geliştirir. Kamu veya vakıf, sağlığı geliştiren üniversite haline gelen kurumların rekabette birkaç adım öne çıkacağını da kolayca söyleyebiliriz.
Sağlık sektörü olarak işbirliğini her alanda hayata geçirmeliyiz. Örneğin bir çok kurumla işbirliği yaparak sağlık turizmini “Küresel Sağlık Diplomasisi” hareketine dönüştürmeliyiz. Yurtdışından hasta gelsin tedavi edip para kazanalım mantığına odaklanmış sağlık turizmi anlayışı ile daha fazla ilerleyemeyiz. Bütünsel bir bakış açısıyla bulunduğumuz kent ya da bölgemizde sağlık hizmeti ile beraber hasta aldığımız ülkelere kamu ve özel tüm sağlık kurumları nasıl eğitim ve araştırma desteği verebileceğimizi planlamalıyız. Yapılan araştırmalar turizmin değişik türlerini bir arada sunabilen şehir, bölge ve ülkelerin daha başarılı olduğunu gösteriyor. Ülkemiz deniz, inanç, termal, tarih, kültür, gastronomi ve sağlık turizminin birlikte sunulabileceği birçok kent veya bölgeye sahip ancak burada da işbirliği kültüründe bir eksikliğimiz var. Yaratacağımız kentsel veya bölgesel hareketlenme ile bu engeli aşmalıyız.
Kamu ve özel sektöre yurtdışında sağlık yatırımı yapmaları için yüreklendirici olmalı, bu alandaki mevcut hareketlenmeyi ivmelendirmeliyiz. “Sağlıkta Önder Ülke Türkiye” vizyonu ve “Küresel Sağlık Diplomasisi” misyonu her anlamda uluslararası olmamızı gerektirir. Hekimlerimizin bu alanda gerçekleştirdikleri başarıyı bütün meslek grupları örnek almalı, ortak çalışmalar yaptığımız sağlık yöneticileri ile daha yakın ilişkiler içine girmeliyiz. Üniversitelerimiz, Bakanlığımız, ilgili sivil toplum kuruluşları uluslararası sağlık politikalarını yakından izlemeli, ülkelerin ortaya çıkan ihtiyaçlarına göre yeni hedefler belirlemelidir. Sadece kurumların değil, hepimizin sağlıkta bir dünya tasavvuru olmalı ve bir “Uluslararası Olma Hareketi” içinde yer almalıyız.
Beş milyona yakın vatandaşımızın sorunu olan Nadir Hastalıklar bizim ve çevremizdeki 2 milyar nüfus için de önemli bir konu. Bu özellik isteyen durumlar için uzmanlaşmış ortam ve kadro ile, gelecekte benzer durumları önlemek ve hastalar ile yakınları için hayatı kolaylaştırmak amacıyla çalışacak bir hastaneye acilen ihtiyaç var. Sorunun herkes farkında ve bazı çabalar gösteriliyor ama bunlar bir türlü sonuca ulaşmıyor. Konuya gönül vermiş kişiler, hasta yakını dernekleri devletle el ele verip bir hareket oluşturmalı ve bu hastane artık hayata geçmeli. Bu hastalıklar daha çok çocuklarda görüldüğü için bir çocuk hastanesi şeklinde organize edildiğinde yurtdışından gelecek hastalarla finansman sıkıntısının yaşanmayacağı öngörülebilir.
Ülkelere sağlık sistemi kurmak konusunda da hareketlenmeliyiz. Rejim ve sınır değişiklikleri, sağlık sistemlerinin güncellenme gereği bu ihtiyacı ortaya çıkartıyor. Bu işleri biz yapabiliriz. Ancak bunu başarmak için pek çok uzmanın özveriyle ve gelişen işbirliği kültürüyle çalışması gerekiyor.
Sağlıkta Önder Ülke iddiası taşıyorsak Türkiye’ye bir Tıp Nobeli kazandırmak için de hareketlenmemiz şart. Türkiye’de fevkalade değerli, Tıp Nobeli alabilecek pek çok araştırmacı, bu yönde yoğunlaşabilecek kurum var. Bu hareketin önemli hedeflerinden birisi bilim insanlarımızın çalışma ortamlarını her bakımdan geliştirmek olmalı. Ayrıca işbirliği imkânlarını kolaylaştırmak için altyapı oluşturmak, araştırmacıların birbirleriyle iletişimine katkı sağlamak ve kamuoyu duyarlılığı yaratmak amaçlanmalı.
İnsan sağlığı için sarf edilen her kuruş aslında bir yatırımdır. Ancak her yatırım gibi akıllıca yapılmalıdır. Şu anki sağlık sistemlerinde israf ve verimsizlik azımsanmayacak boyutlarda ve sürdürülebilir değil. Bir “Verimlilik Hareketi” de başlatmalı, bilhassa Medikal Enflasyon ile amansız bir mücadeleye girişmeliyiz. Biraz düşünüldüğünde her sağlıkçının, her kurumun bu alanda yapabileceği çok şey olduğunu görmemiz mümkün.
Evet lider bir sektörün çalışanı, meslek mensubu olmak kolay değil. Hepimiz ister hastanelerde, ister sağlık sektörünün diğer kuruluşlarında, sivil toplum ve meslek örgütlerinde görev yapalım, liderliğin hakkını vermek için hareketlenmeli, yani daha fazla çaba içerisine girmeliyiz. Hareketlenmek için şimdiye kadar alıştığımız düzlem ve boyutlardan farklı bir işbirliği anlayışı geliştirmeliyiz. İşini yaparken ekip anlayışı ile hareket eden biz sağlıkçılar sağlık sektörünün paydaşı olan olmayan, kamu ya da özel, her disiplin ve kurumla birlikte çalışarak liderliğe hazırlanmalı, her zaman insan sağlığını koruma ve geliştirmeye odaklanarak liderliğimizi sürdürmeliyiz.