Esra ÖZ yazdı…
Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün 2019 Dijital Medya Raporu’na göre; Instagram, Whatsapp ve Facebook gruplarını haber için en çok Türklerin kullandığı belirtiliyor. Ayrıca, Türkiye’den katılımcıların % 40’ı sosyal medyada gördüğü haberlere güvendiğini söylerken bu oran Facebook ve WhatsApp gruplarına üye olan kullanıcılar arasında % 50’ye çıkıyor. Dijital dünyada gelişmeler sürecek ve 2020 yılında bilim kurgu filmlerindeki gibi çok farklı yenilikler bizleri bekliyor olacak. Dijital dünyada en çok konuşulan konulardan birisi ise Big Data oluyor. CRM (Customer Relationship Management) yani “Müşteri İlişkileri Yönetimi” ile hedef kitlenizin alışkanlıklarına göre ürünler sunabiliyorsunuz. Beğendiğiniz, incelediğiniz, aradığınız her şey sizi dijital ayak izleriniz oluyor. Firmalar da sizleri bu izleri takip ederek yakalıyor.
Küçük Veri Gözünüzden Kaçmasın
Buna karşın Buyology kitabının yazarı Martin Lindstrom’un “Small Data” yani Küçük Veri kitabında bizlere kültürler arası farkların, pazarlamada altın kural olduğunu hatırlatıyor. Rusya’daki evlerin buzdolabı magnetlerinden, Suudi Arabistan’daki evlerde bardakların dolaplara yerleştirilmesine uzanan çok farklı bilgiler veriyor. “Hayatta her şey bir öykü anlatır” diyen Lindstorm, günümüz dünyasının Sherlock Holmes’i gibi, ipuçlarını birleştiriyor ve istediği markayı dünyanın her yerinde satılacak hale dönüştürüyor. “Neye karşı yoksunluk hissediyorsak onu arzularız: Bu bir kişi, yer, şey ya da hayatımızın bir dönemi olabilir” diyen Lindstorm, insanların birbirine çok benzediğini söylüyor ve insanları iklim, yönetim şekli, din ve geleneklere göre dörde ayırıyor.
The Second Machine Age
Erik Brynjolfsson, Andrew McAfee’nin yazarlığını yaptığı The Second Machine Age, kapsamlı bir araştırmanın ürünü olan kitapta, teknolojinin dokunduğu her şeyi işlevsel hale dönüştürdüğü anlatılıyor. Dünyanın en popüler on sitesinden altısı, içeriği kullanıcılar tarafından yaratılan siteler olduğu söylenen kitapta, şu önemli noktalara değiniliyor: İçeriğin kullanıcı tarafından üretilmesi, insanların kendini ifade etmesine ve birbirleriyle iletişim kurmasına zemin hazırlıyor. Böylece insanlar kendilerini daha iyi hissediyor. İşte tam bu noktada dijital dünyada verilerin çok olması güvenilir olduğunu anlamına gelmiyor. Hemen Carl Sagan’ın şu sözünü hatırlamakta fayda var: “Eleştirel düşünce, akılcı bir tez ortaya koyup onu anlamak veya yanlış ya da saçma bir tezi tanımaktır. Bu sırada sorulacak soru, mantıksal olarak varılan sonucu ne kadar beğendiğimiz değil, önermenin doğru olup olmadığı ve sonucun önermeyle uyumlu olup olmadığıdır.” Eleştirel bakış açısını elden bırakmamak bu noktada büyük önem taşıyor.
Gelişmiş Bir Ülkenin Büyümesi Neye Bağlı?
Teknoloji ile ilgili Martin Weitzman’ın dediği gibi, “Gelişmiş bir ülkenin uzun vadeli büyümesi, doğrudan doğruya teknolojik ilerlemeye bağlıdır.” Teknolojik gelişmeleri üretenlere karşı, “biz yapamayız” psikolojisine girenlere ise The Second Machine Age kitabından bir alıntı ile yanıt vermekte fayda var: Paul Romer’ın dediği gibi, “Ekonomik büyüme, insanların kaynakları alıp onları daha değerli kılan şekillerde yeniden bir araya getirdikleri zaman gerçekleşir… Keşfedilmeyi bekleyen ne kadar çok fikir olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. Olasılıklar birbiri üstüne eklenmez. Birbirlerinden türeyerek çoğalırlar.” Ekonomimiz değiştikçe kriterlerimiz de değişti. İkinci makine çağında artık nesnelere değil fikirlere, maddeye değil akla, atomlara değil bitlere, işlemlere değil etkileşimlere bakıyoruz. Değişime ayak uydurmak için çaba sarf etmek için uğraşmak yerine, değişimin kendisi olmak önem kazanıyor.
Hayal Gücünüze Sarılın
Bu nedenle hayal gücü hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor. Magic Beyond Words: The J.K. Rowling Story (2011), filminde Harry Potter romanını yazarken nelerle karşılaşıp nasıl mücadele ettiği anlatılan J.K. Rowling’in hikâyesini mutlaka izleyin. Annesini genç yaşta kaybeden, şiddet görüp, aldatıldığı için biten bir evlilik, çocuğunu aldığı devlet yardımıyla büyütmeye çalışan bir annenin, hayallerinin peşinden gitmek için verdiği mücadele başarının nasıl kazanıldığına güzel bir örnek oluyor. Üstelik kitabını bitirdiğinde ve yayınevlerine gönderildiğinde tam 12 yayınevinden kitabı kabul görmüyor. Yaptığı işe inanıyor ve “bu çalışma beğenilmez” diyenlere kulaklarını tıkayıp bildiği yolda ilerliyor. Aynı Voltaire’in dediği gibi “Çalışmak, insanı üç kötülükten korur: can sıkıntısı, ahlaksızlık ve yoksulluk.”
Haksızlıkla Mücadele Edilir
Tabii dijital dünyada intihallerle karşılaşmak da mümkün oluyor. Fikir ve emek hırsızları her daim karşımıza çıkabiliyor. Big Eyes isimli filmde, büyük gözlü terk edilmiş çocuk tablolarıyla ünlenmiş Margaret Keane’nin gerçek hayat hikâyesinde anlatıldığı gibi.
“Neden gözleri bu kadar büyük?”
“Çünkü gözler, ruhlara açılan pencerelerdir.”
Bu sözler aslında çaresiz ve kandırılan bir annenin tablolarını üçkâğıtçı bir adama kaptıran Margaret Keane’nin sözleri. Walter Keane, eşinin tablolarını kendisinin gibi pazarlayıp, bu devasa yalanla zengin olur. İşte filmde de bu yalanı ortaya çıkartmaya çalışan bir kadının mücadelesi anlatılıyor. İnsanlar emek vermedikleri eserlere kendilerinin yazabiliyor. Hayal hırsızlarını duydunuz mu? Başkalarının hayallerini yaşamaya çalışanlar bile var. Kendi olamayan insanlar her yerde karşımıza çıkabiliyor.
Yapamazsın Diyenlere İnat
Bu duruma birde “imkânsız, yapamazsın” diyen bir grup olduğunu hatırlatırken, dünyanın en önemli fizik profesörlerinden biri olan Stephen Hawking’in hayat hikâyesini konu alan Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi, 2014) filmini hatırlatmak isterim. Henüz 21 yaşındayken Amiyotrofik Lateral Sklerozis (ALS) tanısı konan Hawking’in, kaslarının işlevini yitireceği, konuşamayacağı, yürüyemeyeceği, hatta sadece 2 yıllık ömrünün kaldığı söylenir. İçine kapanmak yerine bilime olan tutkusu ve azmini izleyeceğiniz filmde, Hawking’in hastalığının tüm safhalarını duygu sömürüsü yapılmadan ele alınıyor. Hawking, imkânsız olan birçok şeyi başarıyor, kendi tarihinin yanında dünya tarihine de damga vuruyor. Çin atasözü der ki; “Hayat karşına 3 fırsat çıkarır eğer bunlardan birini değerlendirirsen onunla ilgili 3 fırsat daha çıkar.” Karşımıza çıkan fırsatların bize ne sunacağını bilemeyebiliriz. Bu noktada kendi yolumuzu çizip, kendimiz olmayı severek, üretmeye devam etmeliyiz. O zaman dünya daha yaşanılası hale geliyor…
Kaynak
https://reutersinstitute.politics.ox.ac.uk/sites/default/files/2019-06/DNR_2019_FINAL_0.pdf