Ayşenur Asuman UĞUR Sağlık programcısı/ Gazeteci
Sağlık Yön. Bilim Uzmanı
Son yıllarda bazı çevrelerce bağımsız ilerlemesi gereken araştırmaların çoğuna kişi ve kurumların istedikleri şekilde yön verdirebildikleri söylemlerinin akademik ortamlarda asla yeri olmamalı, bunun dedikodusunun yapılmasına da müsaade edilmemelidir.
Geçtiğimiz sayıda üniversitelerin eylül-ekim aylarında açılması ile beraber akademik düşüncenin önemi ve bu düşünceye nasıl yaklaşılması gerektiğine dikkat çekmeye çalışmıştım. Özetle akademik düşüncede; liyakatın ön planda tutulduğuna, yenilik adına gereksiz işlerin yapılmadığına, sıkıntı çekilmeden bilimin üretilmediğine, en iyi öğreticinin sıkıntı, çile ve darbeler olduğuna, mesleği görev bilinci ile yapabilmenin önemine ve sisteme önce onu koyanların uyması gerektiği noktalarına vurgu yapmıştık. Ekim sayısı için kaldığımız yerden devam edelim…
Ses getirecek buluşlar
Elbette bilim yuvaları olarak kabul edilen üniversitelerde uluslararası ses getirecek buluşların gerçekleşmesi her ülkenin isteğidir. Ülkelerin buna yönelik hedeflere ulaşmak için araştırma ve geliştirme çalışmalarına kişi ve kurumların çıkarlarından bağımsız, devletin ve vatandaşın çıkarları doğrultusunda kaynak aktarmaları gereklidir. Son yıllarda bazı çevrelerce bağımsız ilerlemesi gereken araştırmaların çoğuna kişi ve kurumların istedikleri şekilde yön verdirebildikleri söylemlerinin akademik ortamlarda asla yeri olmamalı, bunun dedikodusunun yapılmasına da müsaade edilmemelidir.
Her çalışanı eşit görme
Akademik düşüncede personel ile bütünleşme, her sınıftan çalışanı eşit görme algısı ve görgüsü de yerleşmelidir. Bu önemlidir. Çünkü aslında en üst ve en alt konumda çalışan herkesin emekleri ve değerleri de eşit değil midir?
Sayı değil, kalite!
Adamlarına göre işler ya da işlere göre adamlar…
Hangisi kulağa hoş geliyor? Hangisinin hoş gelip gelmediği kişiye göre değişebilir ama işe göre adam almak verimlilik ve liyakat açısından en etkin olanı. Zira, kalite denilen şey tesadüf değil, akıllı bir gayretin sonucu…
Kalite demişken tabii, usta çırak eğitimi de akla gelebilir. Aslında işin kalitelisini yapmak, yaptırmak, püf noktalarını öğretmek bir ustadan çırağını eğitirken beklediğimiz şeyler ve kabiliyetli çırak da ustadan ustadır. İşte akademik personel arasında benzer ilişkiler de benzer sonuçlar gösterecektir.
Öncelik para değil
Bilgisini ve tecrübesini titizlikle ördüğü peteğinde biriktiren hocaların, asistanlarına sadece ülkenin ve insanlığın çıkarları için verdiği karşılıksız, kayıtsız şartsız bilgi ve tecrübe akademik düşüncenin olmazsa olmazlarındandır. Bakıldığında bilgi üreten ülkelerde bir hoca iki veya üç asistanla aylarca, yıllarca beraber yürümüyorlar mı? Öncelik para mı? Makam mı? Unvan mı? Yoksa bilim üretmek mi?
Davet eden değil, edilen olabilmek
Uluslararası olmak, reklam ve tanıtıma pek az ihtiyaç gösterir. Davet eden değil, edilen olabilmek gerçek bir akademisyenin hakedişi gibidir. Üretilen bilginin ve buluşların ulusal ve uluslararası alanda tanıtımı, o eğitim kurumunun ve ülkenin de tanıtımı ve prestijidir. Güçlü buluşlar zaten kendini tanıtır. İçi boş tanıtım ise aldatmacadır. Uluslararası dergi ve kongrelerdeki taklit olmayan orijinal yayın ve bildiriler değerlidir. Ayrıca akademik düşüncede, her şey bir yana sunumun temsil yeteneği güçlü, fizik olarak karizmatik kişilerce yapılması da ayrıca önemlidir.
Deneyimin olmadığı yerde işi ehline devreder
Akademik düşüncede, mesleki saygınlık konuya geniş anlamda hâkim olur. Akademik düşünce, hediye almaz ve ölçülüdür. Bilim üretir. Deneyimi olmadığı konularda da işi ehline devreder. Düşünülmeyeni düşünen, yapılmayanı yapan bilim insanları ancak sistemi oturmuş ileri ülkelerde yetişir. Akademisyenliğe hevesli genç kadroların yurt dışına giderek, üst düzey bilim insanı olmaları ve ülkemizi temsil etmeleri teşvik edilmeli ve bunlar için de imkân sağlanmalıdır.