Hüseyin Güngör AYTAN yazdı…
Bir yılı daha geride bıraktık. Giden günler ömürden götürüyor malumunuz, gelen yılın ne getireceği ise her zaman göreceli. Ülkeye göre, bireye göre, kuruma göre, duruma göre göreceli.
Kısaca geride bıraktığımız yıla şöyle bir bakacak olursak; 2017 yılında kabine değişikliği yaşadık. E tabi bakan değişiklikleri de yaşadık. Bakan değişir de bürokrasi değişmez mi?! Değişir elbet. E bürokrasi değişince halef selefinin projelerini bir kenara bırakıp, bunlar da benim projelerim, benim modellerim demez mi? Der elbet.
Tüm bu değişenlerin, değişimin içinde değişmeyen bir şeylerde olmalıydı hali ile değil mi?! Oldu elbet. Sektörümüzün en büyük sorunu, ödemeler mevzuu yine birinciliği kimseye bırakmadı ilk sıraya oturdu. Artık sağır sultanın bile duyduğu Üniversite Hastanelerinin ödeme vadesi, esasında ‘’ödeyememe vadesi’’ de ayrı bir kanayan yarası oldu sektörün. Geçmiş yıllardaki gibi. Değişti mi?! Değişmedi elbet.
Hükümet, Bakanlık onca değişikliğin, devinimin arasında artık kangren olmuş bu kurumların işleyişi ve borçlarına yönelik bir değişiklik yapabilmiş olsa kendileri de, sektör de derin bir oh çekecekti ama. Olmadı işte. Dile kolay; 10 Milyar Türk Lirası gibi bir alacak var orta yerde. Sağlık Bakanlığı ve Üniversite Hastanelerinin sektöre olan borçlarının hepsini değil yüzde 20-25’ini bile alacaklı firmalara ödeyebilselerdi, derin bir oh çekebilirdi firmalar. Çekebildiler mi?! Çekemediler elbet. Oh çekmenin yerine ah etmekle yetindiler topluca.
Neler değişmedi başka mesela, firmalarımız banka kredileri ile ithal ettikleri – ürettikleri ürünlerinin ‘’sonsuz kredi’’ açtıkları Üniversite ve Bakanlık Hastanelerine teslimatını yaptılar yine. Ve yine teslim ettikleri- sattıkları ama tahsilatını yapamadıkları bu malzemelerin vergilerini de çekilen krediler ile ödediler.
Aslında ben; 2017’nin son günlerinde tanıştırıldığımız şu ‘’nur topu’’ gibi önümüze bırakılan, yeni tedarik modelimiz hakkında yazacaktım. Yazabildim mi?! Yazamadım elbet. Konu nerelere gitti.
Her ne ise, konuya uzun bir giriş yaptım varsayın lütfen.
Malumunuz; Sağlık Market, Eylül ayı içerisinde Sayın Bakanın ağzından gazetelerde gözümüze çarpmıştı. Ama içeriği, detayları hakkında bir malumat yoktu o röportajlarda. Sadece bu isme aşinaydık, ta ki Aralık ayına kadar.
Sonrasında öğrendik ki; bu Sağlık Market uygulaması yeni bir tedarik modeli imiş. İsmi uzun olduğu için ben kısaltarak kullanmayı tercih ediyorum şahsen: SMO (Sağlık Malzeme Ofisi) …
DMO ile hoş bir uyum içinde olacağını düşünüyorum. Neyse şimdi bu nurtopu modele isim babalığı yapmayı bir kenara bırakalım da azcık teatti edelim.
Aralık ayı içerisinde bir çalıştayda kaba hatlarıyla bizlere anlatılan SMO, tıbbi cihaz sektörünü kuvvetlendirmek ve uzun süredir dillendirilen yerli vurgusuna ivme kazandırmak amacı ile ortaya çıkmış. Buraya kadar gayet güzel görünüyor.
Kim istemez ki sektörün güçlenmesini?!
Lakin SMO’nun bu kadar ivedi bir şekilde hayata geçirilmesi ile birlikte ortaya bir dolu endişe çıkıyor. Eminim bunlar göz ardı edilmeyerek ve sektör STK ve paydaşlarının fikirleri alınmadan hareket edilmeyecektir. Aksi takdirde, var olan tüm sistemi sekteye uğratacak ve işleyişe sıkıntı verecek gibi görünmektedir.
Konuyla alakalı yazımızla gelecek sayımızda buluşmak üzere.
Sağlıcakla kalın.