Türk Radyoloji Derneği (TRD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Tamer Kaya, Türk Radyoloji Derneği’nin çalışmaları, radyoloji alanındaki gelişmeler ile 31 Ekim- 4 Kasım 2017 tarihleri arasında Sueno Belek Kongre Merkezi’nde düzenlenen 38. Ulusal Radyoloji Kongresi ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı.
Türk Radyoloji Derneği’nin çalışmalarından biraz bahseder misiniz? Üyelerinize yönelik neler yapıyorsunuz?
Derneğimizin faaliyetleri bilimsel ve eğitim etkinlikleri, burslar, sertifikasyon, standartların oluşturulması, etik ve mesleki sorunlarda katkı ve katılımlar gibi başlıklar altında toplanabilir. Bilimsel etkinliklerimizin başında her yıl düzenlemekte olduğumuz ulusal radyoloji kongremiz ve Uluslararası bir başarıya imza atmamızı sağlayan “Diagnostic and Interventional Radiology (DIR)” dergimiz geliyor. Bu yıl 1.892 Impact faktör ile başarısı en yüksek değere ulaşan dergimiz ülkemizde bilimsel dergiler sıralamasında bu yıl, ilk sırada bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Türkçe yayınlanan “Türk Radyoloji Seminerleri” ve “Türk Radyoloji Dergisi” olmak üzere iki dergimiz daha bulunmaktadır. Ayrıca her yıl iki meslektaşımıza yurt dışı bilimsel çalışmalara fırsat tanıyabilmek için burs vermekteyiz. Bir başka etkinliğimiz kış okullarıdır. Tüm araştırma görevlilerimizin bu programdan yararlanmasını sağlayacak şekilde her yıl kış okulu programlarımızı devam ettiriyoruz. Uzmanlık öğrencilerinin merkezi değerlendirme sınavını uzmanlık eğitimi veren kurumlarımızla iş birliği ile bu yıl ilk kez gerçekleştirdik. Uzmanlık eğitimini tamamlamış olan meslektaşlarımızı yeterlilik sınavına tabi tutuyoruz 2005 yılından bu yana 366 meslektaşımıza yeterlilik sertifikası vermiş bulunmaktayız. Radyoloji uzmanlık eğitimi veren kurumlarda sertifikasyon sürecimiz başarıyla devam ediyor. Şu ana kadar toplam sekiz eğitim kurumumuza uzmanlık eğitimi yeterlilik sertifikası vermiş bulunmaktayız. Ayrıca radyolojik uygulamalarda ve tetkiklerde standardizasyona yönelik rehberleri oluşturuyor ve belirli aralıklarla güncelliyoruz. Bunların ötesinde, bir sivil toplum örgütü olarak üyelerimizin ve tüm meslektaşlarımızın etik ve mesleki sorunlarında yönetim kurulumuz ve hukuk büromuz aracılığıyla katkı sağlayıcı ve yol gösterici oluyoruz. Özellikle mesleki alanlarda ihtilaflarda, alan çatışmalarında ve özlük haklarında mesleğimizin çıkarlarını gözetecek şekilde rol alıyoruz.
TÜRKRAD2017; 38. Ulusal Radyoloji Kongresi hakkında bilgi verir misiniz? Bu yılki ana konular neler?
Derneğimizin yıllık olarak üyelerimize en kapsamlı bilimsel, eğitimsel, mesleki ve sosyal birlikteliği sağladığı etkinliğimiz olan 38. Ulusal Radyoloji Kongremiz bu yıl TÜRKRAD 2017 adı altında, 31 Ekim-4 Kasım 2017 tarihleri arasında, Sueno Deluxe Otel ve Kongre Merkezi, Belek, Antalya’da gerçekleştirilecektir. Bu yıl kongremizin bilimsel kurul başkanı Dr. Can Çevikol, Kongre Bilimsel Kurulu ile birlikte başarılı bir program hazırladılar. Bu yıl belirlenen iki ana konudan ilki çoklu organ tutulumu yapan ve dolayısı ile tüm vücuda ait radyolojik bulguları olabilen “Sistemik Hastalıklar” olarak belirlendi. İkinci ana konumuz ise son yıllarda dünyada giderek önemi artan, klinik durum ve hastaya göre seçilecek en uygun görüntüleme yönteminin belirlenmesi konularını kanıta dayalı ilkelere göre ele alan ve yakın gelecekte bilgi sistemleri aracılığı ile tıp pratiğimizde köklü değişikliklere yol açması beklenen “Tetkik Uygunluğu ve Algoritma” başlığını seçtik. Kongremizde konu içerikleri meslektaşlarımızdan gelen geri bildirimlere göre belirlendi. Bu şekilde, kongre programımız içerisinde tam gün sürecek olan “Baş-Boyun Radyolojisi” ve “Kas-İskelet Radyolojisi” kursları yapılacaktır. Bunların yanı sıra, özellikle hastanelerimizde radyasyon güvenliği sorumlusu olarak görev yapan meslektaşlarınız için yararlı olacağını düşündüğümüz “Radyasyon Güvenliği” konulu bir panel düzenlemeyi planladık. Programda temel konuların yanı sıra güncel konulara ve yeni gelişmelere de yer ayrılacaktır. Konu başlıkları, ilgili konuya ait temel başlıklar ve daha spesifik ve ileri düzey başlıklar şeklinde iki seviyeli olacak şekilde planlanmıştır. Diğer yandan “olgu temelli” sunumların sayısı da arttırılacaktır. Bu mesleğin üyeleri olarak biz radyologlar, uzmanlık eğitiminden pratiğine, üniversite ortamından özel sağlık sistemindeki çalışmalara kadar değişen geniş bir spektrumda, sağlık hizmetlerinin omurgasını oluşturan yüksek sorumluluk gerektiren bir faaliyetin içindeyiz. Bu şekildeki bir çalışma süreci, mesleki ve hukuksal birçok sorunu da yanında getirmektedir. Bu amaçla kongremizde geçen sene olduğu gibi bu yıl da bu sorunlarımızın tartışıldığı ve çözüm önerilerinin görüşüldüğü “Aramızda Konuşacaklarımız” oturumu yapılacaktır. Kongrelerin ana amaçlarından birisi de sosyal bütünleşmedir. Bu bağlamda, bir arada olabileceğimiz sosyal ve sportif etkinlikler için daha fazla zaman yaratmaya çalışıyoruz. Önceki yıllarda olduğu gibi yine güzel bir kongrede meslektaşlarımızla bir arada olmayı, kongremizi donanımlı ve doymuş olarak sonlandırabilmeyi diliyoruz.
Kongre programımız içerisinde özellikle hastanelerde radyasyon güvenliği sorumlusu olarak görev yapan meslektaşlarınız için “Radyasyon Güvenliği” konulu bir panel de var. Bu panelin öneminden biraz bahseder misiniz?
Mesleğimizi uygularken en az zarar ilkesi temel ilkemizdir. Sağlık alanında radyasyon çalışanları olarak hastalarımızın güvenliği başta olmak üzere hem kendi sağlığımız hem birlikte çalışan tüm sağlık çalışanlarının sağlığından sorumluyuz. Radyolojik tetkiklerin gittikçe artması, radyasyon güvenlik önlemlerinin de hassasiyetle ele alınmasını gerektirmektedir. Radyasyon sağlığı ve güvenliği konusu, mesleki yoğun çalışma ortamında dikkatten kaçırılmaması ve devamlı güncellenmesi gereken bir başlıktır. Bu amaçla özellikle hastanelerimizde radyasyon güvenliği sorumlusu olarak görev yapan meslektaşlarınız için yararlı olacağını düşündüğümüz ve bu konuda güncel yaklaşımların ele alınacağı “Radyasyon Güvenliği” konulu bir panel planladık.
Kongrede düzenlenecek olan çalıştaylar hakkında neler söylersiniz? Bu çalıştaylarda elde edilen sonuçlar sonra nasıl değerlendirilmekte?
Kongremizde her gün sabah 8:30 – 9:00 saatlerinde beş salonda toplam 20 çalıştay yapılacaktır. Çalıştaylar, alanında uzman meslektaşlarımız tarafından uygulanacaktır. Çalıştaylarımız sunucu ile katılımcılar arasında interaktif bir süreç şeklinde olmaktadır. Sonuçları ayrıca değerlendirmemekteyiz. Bu sene ayrıca “5. Temel Girişimsel Radyoloji Kursu” Kongremiz ile birlikte eş zamanlı olarak, 3 – 5 Kasım tarihlerinde yapılacaktır. Meslektaşlarımızın, temel girişimsel radyolojik uygulamalar için büyük bir talebi var ve Girişimsel radyoloji derneğimiz bu konuda önemli bir eğitim sürecine devam etmektedir. İlk kez geçen sene müştereken planlayarak yaptığımız bu uygulamanın meslektaşlarımız için daha kolaylık sağladığını gördük ve devamına karar verdik.
Girişimsel Radyolojinin ayrı bir bilim dalı olması için çalışmalar ne durumda acaba?
Bu soru gerçekten önemli bir soru ve yönetim kurulumuz bunu önemli bir başlık olarak görmektedir. Ancak bu konunun sadece tanısal radyoloji ya da girişimsel radyoloji ile ilgilenen meslektaşlarımın konusu olmadığını düşünüyorum. Bu konu aynı zamanda benzer işlemleri bünyesinde yapan ya da yapmaya çalışan diğer klinik branşları da dikkate alarak birlikte ele alınmalıdır. Uygun bir çözümün ancak müşterek olarak ortaya konulabileceğini düşünüyorum. Özellikle bu konuya açık olan diğer branşları da kapsayacak şekilde eğitim süreçlerini de içine alan bir üst eğitim planı ile bu sürece bir çözüm üretilebileceğini düşünüyorum. Burada oluşturulabilecek bir yan dal sürecine katılan ve klinik branşlardan olanlara radyoloji eğitiminin tam olarak verilebilmesi amaçlanmalıdır. Bu görüş daha da olgunlaştırılabilir. Bu aşamada bu görüşü bir çözüm yolu olarak öngören ve benimle paylaşmakta olan birçok meslektaşım bulunmaktadır. Bu amaçla Türk Radyoloji Derneği olarak, başkanlığını Girişimsel Radyoloji Derneği Başkanımız Prof. Dr. Halil Öztürk’ün yürütmekte olduğu bir komisyon oluşturuldu. Çalışmalarımız devam etmektedir.
Kamu hastanelerinde çekilen MR vs. görüntülerin kalitesi iyi mi sizce?
Kamu hastanelerinde kurulu MR aygıtlarımızın kalitesi ile ilgili önemli bir sorun yoktur. Ancak tetkik talebi o kadar yüksek ki, uygulamada tetkikler çok kısa zaman dilimlerine sıkıştırılmak zorunda kalınıyor. Bu da uygulamada yapılmakta olan tetkiklerin parametrelerinin yetersiz olmasına neden oluyor. Bu durum özellikle MR aygıtlarında söz konusu. Hastaya ayrılan zamanın az olması, hem tetkiklerin tam olmaması nedeniyle toplam tetkik kalitesini hem de sekansların kısa zamanda alınması nedeniyle görüntülerin kalitesini olumsuz etkilemekte. Sonuç olarak cihaz kalitesi ile ilgili önemli bir sorun olmasa da hasta yoğunluğunun bir yansıması olarak tetkik ve görüntü kalitesi olumsuz etkilenmektedir.
MR çektirmede Türkiye dünyada birinci sırada. Bu durum hastalar açısından nasıl bir risk oluşturmakta?
Bu birinciliğin temel nedenlerini şöyle özetleyebiliriz. Ülkemizde sağlık kurumuna ve hekim karşısına çıkma konusunda da dünya sıralamasında ilk sıralarda olduğumuz açıktır. Herhangi bir hastamız sağlık problemi ile bir sağlık kuruluşunda bir hekime hızlıca ulaşmada hiçbir sorun yaşamamaktadır. Ancak sağlık hizmetinin en önemli aşamalarından birisi bu olsa da, tek başına yeterli değildir. Hekim sayısı az olsa da, mecburi hizmet süreci, çalışma saatlerindeki düzenlemeler, performans sistemindeki organizasyonlar ve ayrıca telefonla şikayet hatları gibi tedbirlerle hastaların hekim karşısına beklemeden çıkabilmesi mümkün olmakta ve idame ettirilebilmektedir. Hasta büyük bir beklentiyle hekim karşısına çıkmaktadır. İşte sorun asıl burada başlıyor. Çünkü klinisyen hekimler hastaları geri çevirmemek zorunda oldukları için onlara yeterli bir muayene süresi ayıramadıkları halde kabul etmek zorunda kalıyorlar. Bu durumda tek çözüm onları mutlu edebilecek şekilde görüntüleme tetkiklerine yöneltmek oluyor. Bu yaklaşım hasta memnuniyetini düşürmeden çözüm ürettiği için tercih ediliyor. Bu da neden MR şampiyonu olduğumuzu anlamak için yeterlidir. Bu durumun nasıl bir risk oluşturduğunu ise şöyle açıklamak isterim. Öncelikle ülkemizde MR aygıtı sayısı eskiden çok kereler dikkat çekildiği gibi çok değil artık. Nüfus başına düşen MR aygıtı sayısı OECD ülkeleri ortalamalarının altında, bunun yanı sıra nüfusa oranla radyolog sayımız da oldukça az. Tüm bunlara rağmen yapılan MR tetkiki sayısında dünya birincisiyiz. Bu ne anlama geliyor. Meslektaşlarımız amansız bir tetkik yoğunluğu ile baş edebilmek zorunda kalıyorlar. MR’da dünya birincisiyiz denildiğinde bu söylemin alana uzak kişiler tarafından yanlış anladığını da yeni fark ettim. Bu şekilde bahsedildiğinde bir başarı gibi anlaşılıyor. Bu bir başarı hikâyesi değil, tetkik yorumlama sürecinde kaliteden taviz verilerek elde edilen bir kantite artışının sağlanmasıdır. Bunun sonucu da verilen sağlık hizmetinin kalitesi olumsuz etkileniyor. Klinisyenlerimiz ve meslektaşlarımız radyologlar kendilerini riske ederek bu süreci geçiriyorlar. Bu süreç sadece olağanüstü dönemler için geçerli olabilir. Normal bir dönemde sürdürülebilir değildir. Bu nedenle meslektaşlarımızı tükenmişlik riskinden koruyabilmek için acilen planlama yapılmalı ve tedbirler alınmalıdır.
Hastalarımız ise mevcut süreçten memnunlar. Bu aşamada hekime hızlıca ulaşmakta ve radyolojik tetkiklerinin sonucuna hızlıca ulaşabilmekteler. Hastalarımızın beklentileri kendi klinik muayenelerine ve radyolojik muayenelerinin yeterince zaman ayırılması gerektiği şeklinde şekillenmediği için bu aşamada memnuniyetleri devam ediyor. Verilen hizmetin kalitesini kontrol etme şansları yok. Çünkü sağlık hizmeti, kalitesini tüketicinin kısa zamanda belirlemesi zor olan bir hizmettir. Ancak sürecin bu aşamadaki eksikliklerini gören bizler memnun değiliz.
Radyologların sorunları neler? Türkiye’deki radyolog sayısı yeterli mi?
En büyük sorun hastaların yoğun olması. Diğer bir bakışla da radyolog sayısının az olması. Kamu ve özel sektörde hizmet veren toplam 4.000 civarında radyolog bulunmaktadır. Nüfusa oranla sayımıza baktığımızda Avrupa’daki standartlara göre radyolog sayımız üç kat az olarak görülmekte. Radyolojide 100 bin kişiye düşen uzman sayısı Türkiye’de 3.16 iken Avrupa oranı 9.87 olarak görülmektedir. Sorunlarımız başlıca iş yoğunluğu ile ilgili. Meslektaşlarımızın ana beklentisi, tetkik başına daha çok zaman ayırarak daha verimli ve üretken olarak çalışabilmek, hastalara yararlı olduğunu hissedebilmektir. Yapılan tetkikler güvenilirliği oldukça yüksek olarak bilinen ve hasta memnuniyeti sağlayan testler olduğundan genellikle yeterli klinik değerlendirmeye tabi tutulmadığı halde hastalara bu tetkikler isteniyor. Klinisyenlerin muayene için yeterli zamanları olmadığından bu sorun hızlıca radyolojik tetkiklerle çözülmek zorunda kalınıyor. Bu hızlı ve yoğun tetkik çekim ve değerlendirme süreci ise radyolojik tetkiklerin kalitesini olumsuz etkilemekte. Hastalar da muayeneye gelirken tetkik yaptırmak üzere geliyor. İstedikleri tetkiklerin yapılmaması hasta memnuniyetini azaltıyor. Bu durum da fazla ve gereksiz işlem yapılarak, tetkik yoğunluğunun artmasına ve radyologların tetkiklere yeterince zaman ayıramamalarına neden oluyor. Radyolojik tetkiklere başvurmadan önce yeterli klinik değerlendirme yapılmamış olması, klinik problemin ortaya konmasında ve hastanın hangi radyolojik tetkik yapılacağı konusunda yetersiz olan veriler, radyoloğun yükünü arttırıyor. Tetkiklerin yoğunluğu birim tetkik ücretlerinin düşük olmasına neden oluyor. Bu bedeller batılı örneklerin oldukça altında. Radyolojik işlemler için ticari şirketlerle yapılan anlaşmalar üzerine kurumlarda yapılan hizmet alımları da bir sağlık problemini çözüyor gibi görülse de bu uygulama, hizmet kalitesini ve eğitimi olumsuz etkilemektedir. Meslektaşlarımızın uzmanlık döneminde daha çok rutin uzmanlık faaliyetleri ile ilgilenmek bilimsel faaliyetlere özellikle bilimsel literatüre katkıda olacak şekilde yeterince zaman ayırma fırsatları olmuyor. Tetkik yoğunluğu, bizim mesleki alanımızın en önemli sorunu ve ortaya çıkan birçok problemin kaynağıdır. Bu nedenle bu konuyu TRD olarak özel inceleme altına aldık. 17 Haziran 2017 tarihinde tetkik yoğunluğu çalıştayı yaptık. Ortaya bir rapor çıktı. Aynı etkinliği bir başka bakış açısıyla irdeleyebilmek için şimdi de TURKRAD 2017’de, “Aramızda Konuşacaklarımız” toplantısında tekrar ele alacağız ve ortaya çıkacak olan nihai raporu ilgili kurumlarla paylaşacağız.
Radyoloji uzmanları, kongre gibi eğitim ve bilimsel faaliyetlere katılım için kaynak ve zaman bulabiliyorlar mı?
Bu konuda zorlanıyorlar. Meslektaşlarımız yüksek bir çalışma yoğunluğu altında çalışıyorlar. Tetkik yoğunluğu belimizi büküyor. Tüm bu sorun ve yoğun çalışma ortamına kıyasla meslektaşlarımızın kongre ve bilimsel ortamlara eskisi gibi genişçe zaman ayıramıyor olsalar da yine de özellikle bu riskli çalışma sürecinde donanımlarını arttırmak, tanı hatalarından uzak durabilmek, kendilerini yenilemek ve belki de kongredeki sosyal etkinliklerimize katılarak sosyal bütünleşmeyi arttırmak ve sorunlarını paylaşarak rahatlamak anlamında, umduğumuzdan daha fazla buna zaman ayırmaya çalıştıklarını gözlüyoruz.
Yeni görüntüleme teknolojilerinin yaygınlaşmasının işinize katkısı hakkında neler söylersiniz?
Teknolojiden fazlasıyla nasibini alan bir branş olarak radyolojide cihaz bazında ve mevcut cihazlara eklenen teknolojiler bazında çok fazla yenilik var. Medeniyet her geçen gün önümüze yeni seçenekler sunuyor. Başlangıçta mükemmel atılımlar olarak gördüğümüz bu gelişmeler bir süre sonra alıştığımız bir rutin yönteme dönüşüyor. Bunları alıp uygulamaya geçtiğinizde ise her şeyin bitmediğini görüyor ve daha geniş ufuklarla daha fazla beklentilerle daha yenilerini bekliyorsunuz. Bu döngü zamanla daha da sıklaşıyor. Yeni teknolojilerin daha büyük olanaklarla bizim hizmetimize sunuluyor olması çok büyük bir avantaj. Buna rağmen her şeyi tam olarak çözmüş değiliz. Beklentilerimiz daha yüksek. Beklentilerin yüksek olması ve uygulanabilecek görüntüleme tetkiki seçeneklerinin çokluğu, hatalara daha açık bir hale gelmesine neden oluyor. Bu kez tanı hataları yerini uygun tetkiklerin uygulanıp uygulanmadığını sorgulamaya itiyor. Diğer yandan gereksiz tetkiklerin de aşırı yapılmasına yol açabiliyor. Çözüm olarak önümüze çıkan yenilikler, bir yandan bizlere birçok olanaklar sunarken, diğer yandan yeni ve daha komplike kendi sorunlarıyla birlikte geliyor.
Görüntüleme teknolojilerinin kanser teşhis ve tedavisindeki yeri ne acaba?
Tıbbi görüntüleme işlemlerinin önemli bir kısmını, onkolojik görüntüleme oluşturmaktadır. Kanserin doğası gereği ortaya çıkan tümöral kitlelerin tespiti görüntüleme yöntemleri sayesinde mümkün oluyor. Bu da kansere yönelik incelemelerin, görüntüleme yöntemlerinin başlıca kullanım alanlarından birisi olmasını sağlamaktadır. Görüntüleme teknolojilerinin kanserde başlıca kullanım alanları, hastalığın tanısı, tedaviye cevap ve tedavi sonrası takip şeklindedir. Radyolojik görüntülemenin temel özellikleri dokunun anatomisindeki detayları ve anatomiye aykırı dokuları gösterdiği için bu durum kanser görüntülenmesinde önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Özellikle hibrit görüntüleme yöntemleri olarak son 15 yılda görüntüleme alanında yer almaya başlayan PET – BT ve yeni olarak kullanım alanına girmekte olan PET – MR kanserin metabolik özelliğinden yola çıkarak tüm vücutta bu özelliğe sahip dokuların varlığını göstermede ve karakterize etmede önemli avantajlar ile kullanılmaktadır. Kanserin görüntülenmesinde başarılı olmak, görüntüleme yöntemlerinden hangi tetkiki ne zaman kullanmamız gerektiğini doğru belirleyerek, kontrast madde uygulamalarını yerinde ve zamanında gerçekleştirerek, meme kanseri gibi durumlarda tarama yöntemlerini yerinde ve zamanında kullanarak ve tetkiklerin değerlendirilmesine olması gerektiği gibi daha fazla zaman ayırarak mümkün olabilir.